Günlerim milyonlarca hayal kurmakla geçiyor.Çoğu ipe sapa gelmez şeyler.Oğlumla birlikte tiyatroya gidiyoruz birinde.Diğerinde o kız arkadaşıyla eve gelmek istiyor beni evden def etme çabalarında.Anlıyorum tabi hemen :) Upuzun boyu olmuş,bana tepeden bakıyor bir diğerinde,şimdi ben onu koynumda yatırıyorum ya büyümüş de o beni kollarının arasına almış,uyuyoruz.Beraber yüzüyoruz,dubaya kadar yarışıyoruz.Babası da hakemlik yapıyor.Çok iyi bir piyanist olmuş konserine gidiyoruz babasıyla,ben ağlıyorum.Bu parçayı annem için besteledim diyor.Bazen de doktor olduğunu hayal ediyorum.Kendi gibi prematüre doğan,yoğun bakımda yatan bebekleri tedavi ediyor.Tıpkı bizim onu tedavi eden doktorlara duacı olduğumuz gibi minnetle bakıyor bebeklerin aileleri oğluma.Adı da tam doktor adı.Prof.Dr. Rüzgar Ünal :)
Her ne kadar şu an kendi bırtından bile korkuyorsa da ileride çok iyi yerlerde göreceğiz oğlumuzu inşallah.Çok küçükken markette gizlice bırt yapmış annem yaşlarında bir amcaya yakalanmıştım.Sonra sanki o ses benden çıkmamış da kutulardan çıkmış gibi göstermeye çalışmak için kutulara vurmuştum.Adam o anki gayretimi çok komik bulmuş olacak ki karısına beni gösterip gösterip gülmüştü :))) Ben olsam görmezden gelirdim.Şu an o amcayı kınıyorum hiç olgunca bir davranış değildi. :)
Medyada çokça yanlış kullanılan kelime var ama beni en rahatsız eden bir ikisi ; biçare'ye birçare denilmesi.Bir de gürültü kirliliği...Gürültü kirliliği diye bir şey yoktur.O ya gürültüdür ya da ses kirliliği.Yani full dolu gibi bir şey.
Oğlum dönencesine aşık oldu.Artık işimi gücümü yapabilecek zamanım oluyor.En az 15 dakika sıkılmadan oyalanıyor Rüzgar.Henüz hamile olanlar "15 dk ne ki" diyebilirler ama anne olmuş olanlar "Waawwww demek 15 dk" deyip şaşırabilirler.Rüzgar renkli objeleri seçmek ve hareket ettiğinde takip edebilmekten başka kabiliyetler kazanmadı henüz.
Büyüme atağını bekliyorum 13. ve 15. haftalar arasında sorunlu geçecek bir kaç günden bahsediyor uzmanlar.Bu dönemde çok yemek yiyip çok ağlayabilirmiş bebekler.Bu onların yeni kazanmış oldukları kabiliyetlerine alışma ve alışma esnasında yaşadıkları ile başa çıkabilme yöntemleriymiş.Şu büyüme atağını yaşasak da Rüzgar hoşuna giden objelere uzanıp yakalama yeteneği kazansa.Oyuncaklarına heyecanlanıyor hızlı hızlı nefes alıyor ama sadece bakıyor olmaktan sıkılıyor bir süre sonra.Hamle yapacak oluyor kontrol sağlayamıyor ve başlıyor ağlamaya.Bu beceriksiz eller,kimbilir neler becerecek,bu kontrolsuz eller belki de neşter tutacak,bir kemanın tellerini ağlatacak,belki çok lezzetli yemekler pişirecek.Amannn of yine daldım hayaller dünyasına.Blog ismimi Ece Hayaller DÜnyasında diye değiştirmeli :)
Bunun dışında Neşet Ertaş öldü bugün.Aklıma Defne Joy'un ölümü geldi.Defne Joy Foster öldü diye alyazı geçiyordu kanallar.Annesi oradan görmüş.Biz bile inanamazken o kadıncağız bu acı ile ne kadar zor başetmiştir kimbilir?
"Rıza ölmüş dediler,ne kolay söylediler.
Sanki dev bir taşocağı kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler."
dizelerini hatırladım sonra.Çağrışım çağrışım...Her gün milyonlarca objeyle milyonlar duyguyu etiketliyor beyin.En şaşırdığım da kokularla etiketleme.Hala burberry weekend kokladığımda üniversite yıllarım gelir aklıma.Kız yurdunun koridoru,karakış,fön makası sesleri,sigara dumanı,özlem...
Duygusallaştım.
Yaşamak güzel.
Allah'ım Rüzgar'ı emanet etmek için beni seçtiğin için teşekkür ederim.Binler,yüzlerce,yüzbinlerce kez hamd olsun.