26 Aralık 2012 Çarşamba

Rüzgar 6 aylık oldu

 Günlerdir iş güç yapmaktan blog okumaya bile fırsatım kalmadı.Ama evim de mis gibi oldu çok şükür. Bu video Rüzgar Beyefendi'nin uyumaya çalışırken annesini nasıl parçaladığını gösteriyor :))

Bu arada oğlum tam altı aylık oldu. Dün aşılarını da vurdurduk. Yazık çok ama çok ağladı. Bir de Mehmet ben bakamam demez mi her zamanki gibi ben tuttum kollarını o bağırdı benim içim parçalandı. Halbuki gitmeden önce güzelce anlatmıştım. Sağlıklı olmak için bu mikropları bünyeye almalı ve vücudun bunlarla savaşmasına izin vermelisin diye. Bunu yaparken de biraz Can'ın yanabilir ama senin iyiliğin için tüm bunlar demiştim. Ay ne yapsın çocuk gülecek değil ya tam üç tane hem de :(

Neyse çok şükür fazla ateşlenmeden bunları atlattık.

RÜZGAR NELER YAPABİLİYOR?

* Elleri ile ayaklarını tutuyor, henüz ağzına götürmüyor.

* Sağa ve sola dönebiliyor, yan yatıyorken sırt üstüne dönebiliyor ama yüz üstü yatarken dönemiyor

* Neredeyse bizim yediğimiz her şeyi yiyor, kahvaltı yapıyor

* Gece 12 de yatıyor, sabah 7 buçukta süt içiyor saat 10 a kadar tekrar uyuyor.

* İsmini biliyor, beni babasını tanıyor , babası işten gelince seviniyor, onu kucağına alması için ellerini açıyor.

* İlk kez gördüğü insanlar tarafından kucağa alınmaktan hoşlanmıyor. Ağlıyor.

* Eline geçen herşeyi ağzına götürüyor hala dişleri çıkmadı ama sanırım çok kaşınıyor

* Sallanmadan yüzümde gözüyle oynayarak uyuyor. Hala bizim odamızda yatıyor Ocak ayında sünnet olacak inşallah sünnetten sonra odasına alıştırmayı düşünüyorum.

Bunların dışında pek kayda değer bir şey olmadı son yazımdan bu yana.

Herkese sevgiler , öpücükler :)


22 Aralık 2012 Cumartesi

Ben de Mimlendim,Acaba Kimi Mimledim :)))

Yiğit Sefa'nın güzel annesi tarafından mimlenmiş bulunmaktayım.İlk defa bu tür bir organizasyonun parçası oluyorum.Mutlu oldum.Ortaokul yıllarındaki anket defterlerini dolduracakmışım gibi bir sevinç doldu içime,ohhh ne iyi geldi.İşte ilgili post da burada http://melegimyigidim.blogspot.com/2012/12/mimlendim.html   :))) Teşekkür ederimmm :))) 


1. Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?

Hayatımın hiç bir döneminde mantığı ile hareket edebilen bir insan olamadım.Mantığıyla hareket edebilenleri de genelde çok hesaplı,oyuncu,fazlaca politik bulmuşumdur.Ben de bu sıfatlardan bir iki tanesini edinebilmeyi isterdim açıkçası.İnsanın kendini erdemli gösterebilmek için "keşke ben de yalan söyleyebilseydim" filan gibi cümleler kurması ile karıştırılmaz umarım bu söylediklerim.Bunu çok küçükken sanırım bir filmde duymuştum; Kalbinle değil beyninle karar ver,mutlaka kalbinden daha akıllıdır :)) Yapabilene bravo ;)

2.İnsanlar niye mutlu değiller?Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?

Benim de sıkça düşündüğüm konulardan biri...Bu beni 90 lı yıllara götürüyor.En çok da radyodan istediğim şarkı çıksın diye beklemeyi,çalınca mutlu olmayı,harçlıklarımızdan biriktirip kaset almayı,sinemaya gitmeyi,arkadaşlarımızın annesi izin versin de dışarıda saklambaç filan oynayalımı. Şimdi bir şarkı dinlemek istediğimizde internetten açıp dinliyoruz,albüm almak diye bir şey kalmadı,Sokaklarda çocuk yok,okul olmasa arkadaşları da olmayacak gariplerimin. Çok karıştırdım sanırım.Çaba olmadığında elde edilen şeyler mutluluk vermiyor insana.İmkanlarımız çoğaldı belki ondan mutsuzuzdur. Bununla beraber evvela sağlıklı olduğumuza,mutlu yuvamıza,evladımıza şükredelim dersek onların da kıymetini hep kaybetme korkusu çıkagelince anlıyoruz.

3.Çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?

Eşimin mantığı "bir kez al iyisini al - indirimden- uzun süre giy"dir. Bense bir tane pahalı gömlek alacağıma 3 tane ucuz almayı tercih ederim.(Artık hangisi mantıklı bilemiyorum.) Pek pahalı şeylere para harcamam ama Rüzgar'a hem içinde bulunduğu ay giyebileceği bedende kıyafetler aldığım için şimdi pişmanım.Her birini ancak bir bilemedin iki ay giydi ve küçüldü.Bundan sonra bir kaç büyük beden kıyafet alacağım. :) 

4.Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?

O konuda tartıştığım kişiye göre değişir ne yapacağım.Eğer iş yerinde benden üst biriyle tartıştığım biraz alttan alabilirim.Biri bir konuda haklı ise eninde sonunda haklı olduğu ortaya çıkar çünkü.Ama tartıştığım kişi eşim ya da bir arkadaşımsa mutlaka sonuna kadar haklı olduğum konusunda direnirim.Hatta bazen öyle direnirim ki haklı olmadığımda bile susayım diye "Haklısın tamam" der eşim :))))

5.Tok gözlü müsün yoksa herşeyim olsun diyenlerden misin?

Yani bir ev bir araba belki bir yazlık ve eşimle benim emekli maaşım,bunların yanında Rüzgar'ın eğitim masraflarını karşılayabilmek için bankada bir miktar birikmişim olsun istiyorum.Burada aç ya da tok gözlülük sanırım istenen evin yeri,genişliği,arabanın yılı,markası,yazlığın yeri filan kıstaslarla anlaşılabilir.Ev 2+1 olsa yeter,araba "ayağımızı yerden kessin",yazlık egede yürüyerek denize gidilebilir cinsten olsun.Biraz politik bir cevap oldu sanki ortaya karışık :))

Valla çok zevkliymiş ben de birilerini mimleyeyim bakalım hımmm kim olabilir ?????

Seni seçtim pikaçuuuuu  http://coko-prens.blogspot.com/

ve seniiii   http://incicicegim.blogspot.com

Umarım doğru yapmışımdır,
Çau kızlarrr :)

19 Aralık 2012 Çarşamba

Sallama olayımız bittiiii

Yaşasınnnnnn!!!!!

Çok önemli bir şey değil belki ama artık Rüzgar'ı ayağımda sallamıyorum. Geçenlerde eğer beceremezsem kendime dert etmeyeceğime söz vererek Rüzgar'ı karyolasında uyutmayı denedim. Ben de yanına uzandım 1.55 cm olmanın avantajı ile rahatlıkla sığabildim kaybolmasına. :)  Sonra zannettim ki saatler burada yatacağız o ağlayacak ben de biraz mücadele edip sonra kaldırıp ayağımda sallayacağım. Fakat hiç de sandığım gibi olmadı.Oğlum biraz yanağını sıkt biraz saçlarımı çekti.Birazcık ağladı ama sonunda uyudu...:)) Yine zannettim ki bu seferi tatlı bir tesadüftü bir daha böyle uyumaz. Yok vallahi yanılmıştım.Rüzgar yatağına yatıyor, korkulukların arasından elini tutuyorum,bazen yanına da yatıyorum ve uyuyor. Şimdiki planım ileride elini tutmak yerine yanında olduğumu bilsin diye uyuyana dek ninni söyleyerek uyutmak.

Dedim ya belki çok önemli bir şey değil ama yine de kendimle gurur duyuyorum.Kitabımı yazma işine gelince hala bir tek satır bile yazmadım. Kavak yellerini izliyorum.Kendimi genç, mutlu, enerjik hissetmemi sağlıyor. tüm arkadaşlarım ergen misin sen diye dalga geçse de mutlu oluyorum izlerken ne yapayım.:)))Al işte şimdi de Aşk-ı Memnu başladı onu da izleyeceğim:)))

Hazır Rüzgar uyurken bir yandan da ütü yapayım bari haydi görüşürüz kızları


16 Aralık 2012 Pazar

Çok mutluyum yaaaa

6ay gecikmeli olarak doğum hediyemi aldı eşim sonunda.hem işim için çok iyi olacak hem de rüzgar biraz büyüdükte oyun müzik İngilizce eğitimi için filan kullanabileceğimi düşündüğüm ipad i sonunda aldı:))tabi henüz tam olarak kullanmayı öğrenmedim.Daha doğrusu alışamadım diyelim.Hele ki blogger a böyle yazmak zor oluyor sanki. Klavye ile şöyle şakır şukur yazmak sanki daha zevkli gibi.

Belki buna heves edip de yazmaya işlendiğim kitabımı da yazarım.Aslında hazır evdeyken işe başlamadan şu kitabı yazsam belli mi olur belki de bestseller filan olur.Böyle d&r larda filan en çok satanlarda görürüm kitabımı.

Ay dur heves geldi.biraz karalayın bir şeyler :))

Öpücükler

14 Aralık 2012 Cuma

Kafalar Karışıyor Bir Zaman Sonra

Yazacak öyle çok şey var ki,keşke kafamı toparlayabilsem.Annelik gerçekten çok zormuş.Çok fedakarlık istiyormuş.Şaşırdığım bir şey var.Ben ve çevremdeki anneler,yorgunluktan,uykusuzluktan yakınıyorlar.Tabi bu yakınma bebeklerinin bir gülüşü ile sevince dönüşüyor ama kimse yorgunluğunu saklamıyorken bir kez bile ne annemden ne teyzelerimden ne kayınvalidemden zamanında benzeri bir yorgunluk yaşadıklarını,çok zor günler geceler geçirdiklerini duymadım.Üstelik bizdeki imkanların yarısı bile onların zamanında yoktu.Yani bebek bakmak gerçekten zordu.Buradan iki çıkarımım var; ya onlar bizim kadar özverili değildi.Aman ağlamasın,aman hasta olmasın,aman psikolojisi bozulmasın filan gibi şeyleri dert etmiyorlardı.(ki bunun eski ya da yeni zamanla ilintili bir şey olduğunu düşünmüyorum,her anne bebeğine özverilidir) Ya da yorgunluklarını unutmuşlar.Hamileyken anneme sorardım "Ben ne zaman tekme atmaya başladım,ben de böyle sert sert vuruyor muydum,yemek yediğinde hareketlenir miydim" filan diye."Amaannn ben onu mu düşünüyordum,işe git eve gel,kocayla uğraş,hatırlamıyorum ki kızım" diyordu annem.Şimdi düşünüyorum da Rüzgar bana sorsa karnımdayken neler yaptığını bir nefeste anlatırım her halde.Umarım bunu yıllar sonra okuduğumda şimdi yazmış olduğum şeye bakıp da kendimle dalga geçmem :)

Oğlum uyuyor,uyanmaya çalışıyor.Uykusunda kahkaha atıyor.Bize şimdiye kadar iki üç kez kahkaha atan oğlum uykusunda bol bol kahkaha atıyor.:))

Arkadaşımın ikiz bebekleri oldu bu ayın onunda.Kız sarılık olmuş,hastanedeymiş şimdi.İki kez aşılama ile gebe kalmış ikisi de 5 aylık ölü doğumla sonuçlanmıştı.Sonunda bebekleri oldu çok şükür.Süt sağma makinemi istedi o kadar minikler ki ememiyorlarmış.Göğüsleri şişmiş ağrıyormuş :( Şimdi o günler aklıma geliyor da Rüzgar'ın ilk günleri ne kadar zor,ne kadar uykusuz günler geçirdim her anne gibi.Şükür ki artık geceleri uyanmıyor.Sabaha kadar deliksiz uyuyor maşallah kuzuma.

Geçenlerde annemden bahsetmiştim Tüzkan Şoray'a olan hayranlığından.İşte bu da kendilerinin fotoğrafı :))

Öpücükler herkese :)

13 Aralık 2012 Perşembe

Bİr Sinir Hali :/

Ben kürt değilim.Alevi de değilim.Bu tür şeylerin rahatça konuşulamıyor oluşuna şaşıyorum.Dün Kayıp Şehir isimli dizide Ahmet Kaya çaldılar.Yalan da Olsa...Çok da yakışmıştı.Suskunlar'da da ara sıra Ahmet Kaya parçalarına yer verdiler.Çok da hoş oldu.Şu an Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk televizyon kanalı kürtçe bir kanal açtı.Açsın.O konuyu tartışmayacağım.

Ben siyasetin "S" sini bilmem.Ama bu ülkede laz,ermeni,suryani,türk,kürt...Kökeni farklı bir sürü insan var.Ancak burası Türkiye.Lazistan,Ermeniztan,Kürdistan değil.Dolayısıyla burada Türkçe konuşulması kadar normal bir şey olamaz.Ancak burada yaşayan diğer kökenlerin de dillerinin konuşulduğu bir tv kanalı olması çok da problem değil.Gelelim asıl meseleye;Ahmet Kaya yıllar önce kürtçe bir şarkı söyleyeceğim dediğinde çatal bıçak fırlatanlar.Şimdi de TRT nin kapısına dayanabilirler mi?İktidara çatal fırlatabilirler mi?

Bunu da geçtim.En kıytırık işe gireceğiniz zaman bile sabıka kaydı isterler öyle değil mi?Sabıkan varsa işe alınmazsın.Benim caanım ülkemin başbakanı sabıkalı.Caanım milletimin meclisinde terör örgütünü kucaklayan bağrına basan vekiller var.Sabıkalı.Dedim ya ben siyasetten anlamam.Bürokrasi,anayasa,fezdeke vs...Yeter ki bazı şeyler yapılmak istensin.Çok güzel kılıfına uydurulur.Demem o ki;meclisimizde terör örgütü yandaşları var.Meclisimizde anaasamızda suç kabul edilmiş bir suçtan yargılanmış ve suçlu bulunmuş sabıkalılar var.Duygulanmamızı,gözümün yaşarmasını,gururlanmamızı,Ata'mızı anlmamızı sağlayan milli bayrmalarımızı yok farzeden,bizi kutlamaktan men eden insanlar var.Ben rengarenk kıyafetler içinde minikleri gördüğüm zaman.Bir oyun oynarken yanlış hareket yapan,onu izleyen anne babasına oyun esnasında el sallayan,çiçek olan,böcek olan ilkokul öğrencilerini gördükçe Ata'ma şükran duyuyorum.Stadyum tiribünlerini al yıldızlı bayrağımıza dönüştüren tepesinde renkli kartonlarla günlerce saatlerce çalışan gençlerimizi,onları çelıştıran emektar öğretmenlerimizi,bağrından koparcasına bağıra bağıra şiir okuyanları gördükçe,Andımız'ı,İstiklal Marşını duydukça ülkemle,milletimle,vatanımla gurur duyuyorum.Ve hangi başkan,hangi bakan,hangi vekil beni ve benim gibi düşünen milyonları bu gururdan mahrum bırakabilir?Nasıl böyle bir karar verilebilir?Kime ne zararı vardır bunun?

Çok dağınık yazmış olabilir.Bir sinir haliyle yazılan şeyler.Sadece sanatını yapmaya çalışan,zamanla biraz da kökeninden dolayı halkın belli bir kısmı tarafından daha çok dinlenen - ki aslında şimdi inkar etseler de herkes onu dinlemiş,şarkılarını ezberlemiştir.- kürtçe şarkı söyleyeceğim dediği için bölücü ilan edilip ülkesini terk etmek zorunda kalan ve tıpkı Nazım gibi kendini sürdüğü ülkede tek başına ölen Ahmet Kaya'ya yazık olmadı mı?

O eller,o diller utanmıyor mu?

Yazık!


11 Aralık 2012 Salı

Çekilişlerle İlgili..

Yani "E yuh bu da ne cahilmiş" demezseniz eğer bir sorun olacak.Bu çekilişler nedir,nasıl olur?Anladığım kadarıyla çekiliş duyurusu yapan kişinin blog sayfasını blog sayfamızda tanıtıyoruz.O da çekiliş yaptığını duyuran kişilerin içinden bir kişiye hediye mi gönderiyor?

"Çok zekisin yaaa" :)) demeyin.

Böyle ise iyi.Başka bir şart vs oluyor mu?

Bilgilendirme için şimdiden teşekkürler :)

10 Aralık 2012 Pazartesi

Bugün ne kadar çok yazdım parça parça.Aslında yarın oldu.Gece yarısını geçti.

Bir de güzel haber var.Fatma doğum yaptı.İkizler geldiler.Biri 2020 kg,diğeri 2200 kg.Allah annesine babasına bağışlasın inşallah.Şu an küvezdeler.

Rabbim herkesin evladını bağışla ya rabbim

Üzücü Şeyler ...

Yazdıklarımı tekrar sildim.Hamileler de okuyor diye...Aslında böyle yazmam daha çok soru işaretlerine sebep olur ama bunu henüz doğum yapmış bir akrabamıza ileride göstermek için yazıyorum.Bugün 10 Aralık 2012.

Bir kaç sene sonra çok güzel şeyler olacak inşallah.

O bir kaç sene umutla geçecek,mutlu sonla bitecek.Aslında yeniden,yepyeni bir yaşam başlayacak,her yeni günde yeni mutluluklara uyanacaksınız.Bir tebessüm kahkahalarına sebep olacak.Bir kahkahaya ömrünü bile verebileceksin.

Zor günler geçer.Zamanla...

Artık acımaz yara,kabuk bağlar,iyileşir zamanla.

Sabır,çok sabır...

:(

Wish u were here :/

Gecenin kıyısında durmuşum...
Kefenin cebi yok.
Koynuma yıldız doldurmuşum,koşun çocuklar koşun.
Sabah üstüme üstüme geliyor...

Çok güzel yağmur yağıyor..Mutfaktayım.Müthiş bir playlist yaptım kendime."Amenna" çalıyor.

Mutfağı toparladıkça,şarkılar ve yağmur sesi karıştıkça rahatlıyorum.Yaşamak güzel şey..

9 Aralık 2012 Pazar

Öyle Bir Annem Var ki...

Düşündüm de hep Rüzgar'dan,kendimden ve kendi anneliğimden bahsedip duruyorum.Hoş bu blog bunlardan bahsetmek için yazılmadı mı?Öyle elbette ama bugün annemden bahsedesim var.

Şu an Türkan Şoray'ın imza gününde.Biraz önce aramış "Ece burası çok kalabalık,izdiham oldu çok güzeeelllll" diye bağırıp kapattı :))) Türkan Şoray'ın kitabını alabilmesi için kredi kartında yeterli limit yokmuş ve yanında da yeteri kadar nakit yokmuş.Orada artık kim bilir nasıl üzüldü ki,ne triplere girdi ki :) satıcı kız 10 TL ye vermiş.

Çok renkli bir kişilik annem.Sabah buradaydı."Hah dedim sen buradayken ben biraz evi toparlayayım,ütü yapayım,sen de Rüzgar'a bak"."Tamam" dedi.Ben banyodayken  "Ece bu feyste,Naber Yıldız yazıyor,kim bu bana naber diyen bir baksanaaaaaaa" diye bir ses yükseldi.Ardından da küçük küçük söylenen,ağladı ağlayacak Rüzgar'ın sesi.Çocuğu oyun halısına bırakmış feys! lerde geziniyor hanım efendi.Hadi dedim kendi kendime seslenmeyeyim,girsin kadıncağız,evdeki bilgisayarları bozuk.Ama sorular bitmiyor ki "Bu adam beni niye ikide bir etiketliyor,sileyim mi ki,ayıp olur mu,anlar mı sildiğimi,bu fotoğrafları herkes görüyor mu,nasıl büyük harfle yazacağım,silme tuşu hangisiydi..." Ahhhhhhhhhh yangın var diye bağırasım geldi.Neyse kızdığımı anladı da çocukla ilgilenmeye başladı - kısa süreliğine - Sonra "Ece bana biraz makyaj yap,şimdi o güzel kadının yanında çok çirkin kalmayım,daha fotoğraf çektirip feyse koyacağım" dedi. :)))) Hay Allah'ımmmm.Bir de saçlarını mı sarsaymışız maşayla,yoksa böyle daha mı güzelmiş.Keşke geceden bigudiyle sarıp yatsaymış.Parfümünü de koymamış çantasına.Ben de şöyle güzel bir koku var mıymış...

:)))

Neyse gitti bakalım.Kendini de öyle iyi biliyor ki.Şimdi ben orada kim bilir neler yaparım.Keşke sen de gelseydin de görseydin.İki gülerdik diyerek gitti.

Görenler sanır ki hiç derdi tasası yok.Hani derler ya bilmemnesi bilmemnesine denk diye.Hah işte dışardan bakınca aynen de öyle görünür.Ama dertsiz insan mı olur?

Bugün Rüzgar'a diyor ki,"Oğlum annen seni daha doğmadan bir sevdi bir sevdi ,hiç kimse bütün ömrü boyunca böyle sevilmemiştir".Onların zamanında hamilelik şimdiki gibi kadınların çok bilinçli yaşadıkları bir süreç değildi sanırım.Dolayısıyla benim o araştıran,bebeğiyle konuşan,seven hallerim garip gelmiş olacak ki öyle bir cümle kurdu.

Ahhh neyse Rüzgar uyandı.Bakalım gitsin gelsin de annem.Gelişmeleri yazarım.

Cümleten öpücüklerrrrr


İşte kendisi...Fotoğraf makinasına bakmadığı fotoğraflarda daha güzel görünüyormuş :)


6 Aralık 2012 Perşembe

Annemi nasıl delirttim :/


Yetişin komşularrrr ,bir huni getirin bana :))) 


Önlüğünü çekip çıkarıp yoğurdu yeleğine yediren Rüzgar paşası 
Çok kötü nezle oldu benim oğlummmmmmmm :(
Onca oyuncak içinde
babaannesinin namaz örtüsünü seçen 
dişleri kaşınan 
güler yüzlü
sempatik 

.bir o kadar meraklı ve yakışıklı erkek :) 

YA çok uykum var.Nezleden uyuyamıyor gece.Genzine akıyor ve hooop uyanıyor öksürerek.Sesi de koca herif sesi oldu.Başka bir çocukmuş gibi geliyor :) Gündüz uyuyor bol bol.Umarım hastalık sonrası gece gündüz kavramlarının karıştırmaz.Yoksa temelli,ciddi ciddi hunilik olurum.

Uykusuzluk zor zor :) Anne adaylarına duyurulur.Keşke buzdolabına süt sakladığımız gibi uykuyu da stoklayabilsek.Şöyle kapsül kapsül uyku yutsak.Uyumuş gibi dinlensek.Ulan bir de ileride böyle bir şey çıkarmış.Rüzgar bunları okuyacağı yaşa geldiğinde "Anne sen bir dahisin" dermiş.Ben de "yok o jetgillerin yazarının dahiliği oğlum" derim.Ispanağı bile kapsül olarak yiyorlardı ya :) 

Normalde böyle deli saçması şeyler yazmam.biraz deniz,biraz uyku bütün isteğim buydu :)))

1 Aralık 2012 Cumartesi

Yeniden Kitap Okumaya Başladım A Dostlar :)

 Biraz fotoğraf yayımlayayım dedim.Bu arada daha önce yazmış mıydım bilmiyorum ama "Fotoğraf çekilir,resim çizilir" Israrla fotoğrafa resim denilmesi hatta windowsun bile Fotoğraflarım değilde Resimlerim diye bir klasör bulundurmasını çok gücüme gidiyor :)) Bana neyse ? Neyse ben Rüzgar'lı karelere devam edeyim.
 Oynayacak diye heves edip önüne oyuncak yığma çabalarımdan bir görüntü :) Artık Çiko'dan gönlü geçen Rüzgar kendine yeni yüzler,yeni sesler,yeni dokular aramakta.
 Babasına "Adam oldu benim oğlum" deyip şaka yapıyordum.O da çekmiş :)) Allah'ım yürüdğü koştuğu evlendiği,çoluk çocuğa karıştığı güzel bir işi gücü olduğu günleri de göstersin bize inşallah.
 Çıldırasıya eğlenen Rüzgar :) Alışması için sevdiği oyuncaklarını da bağladım ilk gün.Şimdi çıkardım sadece halının kendi oyuncaklarıyla oynuyor.O yuvarlak bölümde ışıklı sesli bir oyuncak var.Ona bağlı olan oyuncağı salladıkça rengarenk ışıklar saçılıyor ve doing doing,hahahaha,zıng,bıng filan gibi sesler çıkıyor.
 Arada dişlerimizi de kaşımak lazım değil mi ama ?Bu ara dişlerden yana sıkıntımız sonsuz.Henüz dişi çıkmadı ama diğer yazarlardan okuduğum kadarıyla en fazla on beş günü a
Allah'ımmmmmmm :))) Bu çocuk beni öldürecek.Severken dişlerimi sıkmaktan kırılacaklarından korkuyorum.Halısına deli oluyor deli :) İki günlük edecek kıracak diye korkuyorum.Bir ara acaba internetten ikinci el mi alsam diye düşünmüştüm ama dedesi parasını verince küt diye atladım.

Haaaaaaaa bu arada unutmadan Ankara'da yaşayan arkadaşlara duyurulur.Yeni ziraat mahallesi'nde oyuncak toptancıları var.İki sokak sağlı sollu oyuncak toptancılarıyla dolu.Hem markalı ürünler hem markasız ürünler,şaka malzemeleri,doğum günü,parti malzemeleri,okul kırtasiye malzemeleri hepsi hepsi var.Benim bile gidince gözüm döndü hepsini alasım geldi.Bu oyun halısı chicconun kendi mağazasında 170 lira,internette 139 lira.Oradaki etiket fiyatı 112 liraydı ben nakit 100 liraya aldım.

Özellikle Uğur Oyuncak diye bir yer buldum.Orada hem chicco,fisher price,playgro gibi kaliteli markalar var hem de pazar da satılanlardan var.Çeşit çok bol.(Ben de reklamcı gibi oldum) Yürüteçler,sallanan atlar,arabalar ohoooooo neler neler var.Ankaralılar'a gidin derim.

Bunların dışında Rüzgar hala şöyle bir yanıma döneyim,şöyle yüzüstü kollarımın üzerinde bir durayım filan demiyor.Gayet ekabir şekilde 67 yatıyor.Ayrıca 2,80 insan mı olur?

Geçenlerde Küçük Mucizeler Dükkanı'nı okumuştum.Geçenlerde dediğim de hamileydimmmmm :)))) Ahahahah.Neyse işte...Bu sefer gerçekten geçenlerde D&R'dan üç tane kitap aldım.Bir Yumak Mutluluk'a bakmış çok pahalı diye alamamıştım.Aslında pahalı değil de artık alışveriş yaparken ona vereceğim parayla Rüzgar'a neler alabileceğimi düşünüyorum.Ve her seferinde o beğendiğim şeyi almayıp Rüzgar'a bir şeyler alıyorum.Neyse tam D&R'dan çıkarken bazı kitapların 9 liraya indiğini gördüm.Bir Yumak Mutluluk,Küçük Düşler Büyük Umutlar ve Ruh ve Yürek'i aldım.Bir Yumak Mutluluk bitmek üzere.Küçük Mucizeler Dükkanı'nı da çok severek okumuştum.Gece yatmadan önce bir yirmi sayfa filan okuyorum.Hem mis gibi uyuyorum hem havam değişiyor ,iyi oluyor.

Arkadaşım aradı bana geleceklermiş oğluyla.Sonra yine yazarım.

Sevgiler herkese..Bebeciklerinize sağlıklar....

19 Kasım 2012 Pazartesi

bloglar olmasaydı çok yalnız hissederdim :)

Bebekleri henüz 1 yaşını doldurmamış 20 30 kadar anne farkında olmadan bir grubun içindeyiz bu blog dünyasında.Bir şeyler araştırırken okuduğum bir postun yorumlarına ve izleyicilerine bakıyorum da hep takip ettiğim ya da beni takip eden kişiler.Benim takip edebildiğim kadarıyla en küçük olan Rüzgar.Üç tane de hamile blogunu izliyorum.Onların doğum hikayelerini bebeklerini çok merak ediyorum.Şimdi ben ne de olsa tecrübeli anne sayılırım.Gözlerimi belerte belerte "AAAaaaa öyle olmazzzzzzz,şöyle yapacaksın" gibi yorumlar yazacağım :)))

Son 5 aydır nefret ettiğim bazı cümleler var.Aklıma gelmişken yazayım istedim.

* Bunun karnı mı aç?

* Hasta mı ettin çocuğu?

* Emzir sen emzir o acıkmış.

* Bu çocuk böyle üşür/yanar.

* Pis annesi,çorba mı yedirmeye çalışıyormuş benim oğluma,ağlama gel oğlum yeme (Malum kişi)

Ay ne mübarek bir insanım.O kadar sinir olduğum şey varken sadece bu kadarını hatırlayabildim.Kötü olayları hafızamın en derin yerine hapis edebilmek kabiliyetini geliştirtdi hayat bana :)


5 aylık olduk :)

5 aylık olduk olmasına da Rüzgar hala sağa sola dönmüyor,ayaklarını tutmak gibi bir çaba sarf etmiyor.Belki bunda 36 haftalık doğmasının etkisi vardır bilemiyorum.Belki de biraz tembeldir :)) Bu gece ilk kez hiç uyanmadı sabah 8 de uyandı.Gündüz de çok uyudu.Ve dudağı büzerek bir iki kez ağladı.Belki de yeni bir büyüme atağı haftasına girdik bilemiyorum.Çevremdeki bazı arkadaşlarımın bebekleri bu aylardadönmeye başlamışlardı.Rüzgar'dan bir abüyük iki bebek var ,ikisi de kız onlar hem dönüyorlar hem de ayaklarını ağızlarına götürüyorlar.İnsan ister istemez kıyaslıyor.Ve geri kaldığını fark edince de üzülüyor.Biraz kilolu olduğu için gövdesini ve bacaklarını kaldırmakta güçlük çekiyor olabilir mi acaba? :)) Ben de oğlumun hımbıllığına kılıf uyduruyorum.Hani öyle anneler vardır ya :))) Ay çok güldüm kendime.Ayrıca ek gıda serüvenimiz de hiç de hayal ettiğim gibi sürmüyor.Türlü püreler çorbalar denedim ama ağzını mühürlüyor o kaşığı ağzına sokabilene aşk olsun.Ama milupanın tahıllı kaşık mamasını,kavanoz mamalerını ve benim yaptığım elma armut pürelerini seviyor.Kısacası tatlı şeyleri severek yerken,sıra sebzelere gelince ağzını smsıkı kapatıyor.Denk gelirde verebilirsem bir kaşık biraz bekletiyor ağzının içinde sonra da cırkkkk diye çıkartıyor :)))

Geçenlerde bu çocuk neden bu kadar az uyuyor diye hayıflanıyordum.Bugün bir şeyi keşfettim ki o her gözünü açışında ben uyandı zannedip "Günaydın anneciğim,neler gördün rüyanda?" filan diyorum ve hemen uykusu açılıyor.Bugün uyandığında hiç seslenmedim,beni al dercesine çığlıklar atana kadar bekledim ve iki kez tekrar uykuya daldı.Meğer ben uyandırıyormuşum çocuğu :)

Bu arada Berkhan ve Gaye İngiltere'ye taşınıyorlar.Çarşamba sabah  uçacaklar.Bu gece erkekler Berkhan'a bir veda gecesi düzenledi.Mehmet de orada.Ne yalan söyleyeyim özleyeceğim ikisini de.Google map ile kalacakları yeri gösterdi.Avrupa Birliği ülkelerine haritayla bakarken en son zumda bir kez daha tıklayınca üç boyutlu olarak caddeleri sokakları görebiliyorsunuz.Bugün biraz Paris'te gezdim.Sonra Prag'a gittim.Biraz dublin Temple Bar'da soluklandım.Bir bira içecektim ama emzikliyim diye vermedi barmen. :))


18 Kasım 2012 Pazar

Hayme Pahilyo'yu hatırlayan var mı?

Günlerdir aklıma eskilerden hatırladığım isimler geliyor.Çocukluğumdan şeyler...Hayme Pahilyo,Eduardo Capatillo,Maria Hovalkina filan.Benden başka hatırlayan var mı diye google'ladım isimleri elbette varmış hatırlayanlar.Sevindim.Sonra youtube dan çocukluğumun dizilerinin müziklerini dinledim.Annem kapıyı çaldı,açtım,elinde dopdolu bir file erzak.Babam geldi elleri simsiyah olmuş,taşıtlar amirliğine uğramış,araba arızalanmış o meyanda.Benim üzerimde mor kadife bir eşofman var.Saçlarım kısacık.Bit kapmışım okuldan.Kesilmişler.Dışarıda yağmur yağıyor.Annem yemek yapma telaşında.Babam ajans izliyor.Ben bulaşık makinasını içine koyup getirdikleri kartonu kendime ev yapmışım.İçinde mum yakıyorum,bir de bebeğim var...Erkek... :) Komiser Karl geldi aklıma sonra,sonra onun sevgilisi güzel Sam.Cosby Amca...Onların tekne kazıntısı küçük sevimli kızları.Pazar oldu günlerden.Kızarmış ekmek kokuyor salon buram buram.Televizyonda western bir film.Babam ıslık çalıyor.Annem kahvaltı hazırlama telaşında.Şimdi yazdıkça onlar tüm bunları yaparken ben neler yapıyordum hatırlamıyorum.Sadece oturuyor ve izliyor olamazdım.Hamilelik biteli beş ay oldu ama hala şu aptal duygusallık modundan kurtulamadım.Neyse nerede kalmıştık.Pazar sabahı...Yıllarca çocukluk işte hafta sonları güneş bir başka doğuyor sanırım.Daha parlak,daha sıcak,daha güzel,daha mutlu.Meğer güneş aynı doğarmış.Sadece ben annem,babamla olacağımı bildiğimden çok mutlu uyanırmışım.

Offf annemleri arayayım özledim galiba :)

12 Kasım 2012 Pazartesi

Çok uykum varken yazdım bunu ben

 Biraz fotoğraf eklemeli diye düşündüm.Dün Rüzgar'a ikea'dan bir uyku tulumu tulumu aldım.Bir çok yerden baktım.English home,zara,mothercare,f&f filan...Çoğunun iç malzemesi polyesterdi ve ölçüleri 0-6 aydı.Bu tulumum iç malzemesi pamuk ve 6-18 aylık bebek kullanabiliyor.Bacakları çıplakyatırdım dün gece.Ara ara fermuarını açıp üşüyüp üşümediğini kontrol ettim ve sonuç mükemmel :) sıcacıktı.
 Odamızdan kareler ...
 Varı yoğu Çikosu :)
 Soldan sağa , Snake,Sarman,Maymuş :)
 Şimdi yeni bir alışkanlık kazandırmaya çalışacağım.Tulumu giydiği anda uyuması gerektiğini anlayacak ve uyku moduna geçecek.Tabi bu benim umudum.Bakalım zaman ne gösterecek.Şimdi biberonla mama içeceğini önlük takmamızdan anlıyor ve heyecanlanıyor.Umarım bu tulum işi de aynı vazifeyi görür.
 Üzerindeki bu body 6-9 aylık f&f marka.Yaşasın kipa yaşasın f&f ,yaşasın mothercare'e vermek zorunda kalmadan da çocuğumu şık giydirebilme imkanı,yaşasın cebime kalan paracıklar :))
 Çoğu hediye olan ufak tefek oyuncaklar..plastik takıntım olduğundan,oyuncaklarımızın çoğu ya el örgüsü ya da ahşap olarak geliyor.


Bu da annesinin atkısına bağladığı oyuncaklarla çıldırasıya eğlenen Rüzgar Paşası :))

Herkese sevgiler.

Bu arada çekiliş olmuş.Hep geç kalıyorum bu tür aktivitelere.. :) Zeynep biiiiiirrrrrr sürü hediye almışşşş :) Güle güle kullansın.

Haydi öperim çokca :) Öpün sevin okşayın,mıncıklayın besleyin yıkayın uyutun bir daha sevin okşayın öpün kuzucuklarınızı...byeeeeeeeeee

1 Kasım 2012 Perşembe

Ayların Birikimi

Hayatımın hiç bir döneminde yaşadığı kötü bir olayı günlerce haftalarca kafaya takan bir insan olmadım.Ha çok dört dörtlük bir hayatım olduğundan mı?Değil.Hani şöyle birazcık eşelesem geçmişi derler ya roman olur diye bir kaç tane roman yazılabilir 31 senemden...Ancak doğumum ve sonrasında yaşadıklarımı bir türlü içimden atamıyorum.Her aklıma geldiğinde şükrediyorum,oğluma sıkı sıkı sarılıyorum.Onu çok sevdiğimi söylüyorum.Ancak dedim ya içimden atamıyorum.

Sezaryen ameliyatından çıktıktan sonra ayılma odası denilen yerde benden uzakta inleyerek yatan minnacık bir Rüzgar var,bu hikayenin ilk karesi olarak beynimde.Sonra düşünceler,onu bana verseler,yanımda olsa iyi ederim ben onu.Konuşurum anlayacaktır...Rahatlayacaktır.

Fetal distres dediler.Yaşama uyum sağlayamadı.İnleme problemi var.Şimdi götürüyoruz,siz odanıza gelince yanınıza getireceğiz.Çocuk doktoru görecek.

Tamamdı.O zamana kadar ben de kendime gelirdim.Kırmızı tacımı takar,makyajımı yapar,bir de o klasik hastane ilk pozundan çektirirdim.

Gelmedi Rüzgar.Saatler geçti.Gece oldu sabah verirler dedi annem.Sen dinlen.Sabah oldu.Doktor kontrol için geldiğinde,iyi olduğumu beni bugün taburcu edebileceklerini,bebeğimin de önemli bir şeyi olmadığını büyük ihtimalle bugün çıkarken eve götürebileceğimi söyledi.Sevinmiştim.Kalktım koridor boyu bir kaç kez yürüdüm.Canım yanıyordu.Hem içim ruhum,hem bedenim acıyordu.Yan odalardan bebek sesleri geliyordu.Hepsinin kapısında pembe ya da mavi süsler asılıydı.Gelenler gidenler bebek şekerleri,gülmeler...Benim kapımda süs yoktu.Öylece köşede duran hastane beşiği bomboştu.Annem yanımdaydı.Sus olmuş ağlayamıyordum.Sütüm kesilirdi,makyajım akardı,bebeğim beni böyle mi görecekti.

Nihayet taburcu saati geldi.Bebeğimin olduğpu yenidoğan yoğun bakım bölümüne gidip,görüş saatinin gelmesini bekledim.Benim gibi en az 20 anne vardı.Hepsi karınlarını tutuyor.Çoğu ağlıyordu.Neyse ki ben bugün oğlumu alıp evime gidecektim.Görüş saati geldi ismimiz okundu Mehmetle birlikte ilk kez oğlumuzu görmeye giriyorduk.Onlarca küvöz..Birinin başında acı acı öten,sesini yıllar geçse unutmayacağım bir solunum makinesi...Yazık dedim.Meğer o Rüzgarmış.Ağzından ciğerlerine,burnundan midesine hortum salmışlar.Ciğerleri patlamış,göğüslerinden delip havayı boşaltabilmek için hortum takmışlar.O minicik eline damar yolu açmışlar.Oysa ben alacaktım oğlumu...Düşmedim orada ama tökezledim.Bir yerlere tutundum.Hiç böyle hayal etmemiştim.

Çıkardılar beni yoğun bakımdan.Taburcu oldum eve geldim.Annem yanımda,babam yanımda,Mehmet yanımda.Ben hamile değilim artık.Ama bebeğim yanımda değil.Elim ayların alışkanlığıyla karnıma gidiyor.Hareket yok.O zaman gözüm beşiğe gidiyor,beşik boş.Telefona gidiyor elim,saat 19:00 'da bilgi veriyoruz diyorlar.15 gün her gün saat 13:00 de hastaneye sütümü götürüp,hortumlar,serumlar,makineler içinde yatan oğlumu seyrettim.Dünyanın en zor şeyi,doktorlardan onlar için çok rutin ve sıkıcı bir iş olduğunu belli ederek çocuğunun durumunu dinlemek.Ağzından bir güzel cümle dilenmek."Durumu stabil" cümlesini "Ölmedi yani bugün de,herşey yolunda,yani hala iyileşebilir di mi?" diye sorarak "İyiye gidiyor" a çevirme çabaları...

Orası öyle bir yer ki,görüş saati gelene kadar bebeği bizim gibi yoğun bakımda olan ailelerle sizinkinin nesi var,şu var bu var,kaç haftalık doğdu,kaç gündür burada vs.. konuşurken günler geçtikte kanka oluveriyorsunuz.Orada sosyal sınıf ayrımı yok,başı örtülü,açık,sosyetik,iyi,kötü ayrımı yok.Herkes anne.Ne zaman ki isimler okunuyor yoğun bakıma giriliyor,o biraz önce can ciğer kanka olduğun insanların bir tekini bile görmüyor gözün.Sabırla doktorun gelmesini beklerken "Canımmm,oğlumm,kızım,anneciğim" sesleri birbirine karışıyor.Ne tuhaftır ki annesinin sesini duyan bebeklerin çoğu narkoz etkisinde değilse uyanıp bakmaya ya da ağlamaya başlıyorlar.Rüzgar'ın küvöz kapağını hep besmeleyle açtım.Bir keresinde bana gülümsedi.Dünyalar benim olmuştu.Mehmet çocuk gibi ,sanki benim elimdeymiş gibi "Yaa Ece götürelim artık biz oğlumuzu eve" dedi.Çok zordu ona "Götüreceğiz,az kaldı" demek.

Dile kolay gelen 15 geceyi Rüzgar iyileşecek mi?Evimize gelecek mi? diye düşünerek geçirdim.

İnsanın ömrü boyunca unutmayacağı bazı sahneler vardır ya çok alakasız ama bunlardan biri üniversite yıllarında yurtta,odada tek başına oturmuş,kapının arkasına yapışık olan "Melekler Şehri" afişini dadikalarca izlediğim sahne.

Diğeri ise Rüzgar hastaneden çıkmadan bir önceki gün,yoğun bakım odasına girdiğimde Rüzgar'ın küvözünün olduğu yerde sadece bir beşik gördüğüm sahneydi.Solunum makinası yoktu,küvöz yoktu.Korkmuştum,paniklemiştim.Olduğum yerde kalmış oraya bakıyordum.Ne kadar bakakaldım bilemiyorum.Geriden "Bebeğin orada annesi" sesini duymuş ama ikna olmamıştım."Bir anda ağlamaya başladım "Hayır yok" diyordum.Beni tutup beşiğin kenarına getirdiler.Mavi bir battaniyeye sarılı küçücük oğlum vücudunda hortum takılıolmaksızın yatıyordu.Gözlerini açmaya çalışıyor,başaramıyordu.Orada telefonla konuşmak yasak.Hemen dışarı çıktım.Mehmet'i aradım."Mehmet Rüzgar küvözden çıkmış,hiç bir şey bağlı değil,öylece yatıyor" dedim."Ece sen ne diyorsun ya sen ne diyorsunnnnnnnnnn" deyip ağlamaya başladı.Ben de tabii.Sonra geri döndüm.1 saat sonra yemek zamanlarıymış.Beklerseniz emzirirsiniz dediler.Beklemez miydim?O bir saat nasıl geçti hatırlamıyorum.Emzirme saati geldi,koyun kuzuya karıştı.Nasıl emzireceğimi gösterdiler.Hiç acemilik yaşamadık oğlumla.Bir yandan emiyor bir yandan gözlerini gözlerime dikmiş bana bakıyordu.O anda kahkahalarla gülmeye başladım.Hepsi geçmişti.Oğlum iyileşmişti.Yarın eve götürebilirdik.Bir gün kontrol altında tutulması iyiydi.

O gece nasıl geçer,bu kadın nasıl uyur,nasıl uyanır,nasıl bekler saat 13:00 olsun.Buna kalp nasıl dayanır.Göz nasıl dayanır.Dayanıyor mutluluktan bu sefer akıyor yaşlar uzun uzunnnnn.

Nihayet saat 13:00 olduğunda aldılar bizi yine odaya.annesi giydir oğlunu,altını da değiştir.Epikrizi yazılsın çıkacaksınız dediler.O korktuğum minicik bedeni giydirirken hiç zorlanmadım.Bembeyaz tam vücuduna göre bir tulum,eldivenler ve şapka giydirdim.

Eve geldiğimizde de günlerce ağladım.Yaralarına baktım.Bir yandan emziriyor bir yandan ağlıyordum.Bir aksilik olacak ve onu tekrar hastaneye bırakmam gerekecek diye günlerce gecelerce uyumadım.

Bunu yazarken bu günleri tekrar hatırlayıp ağlamamaya söz vererek yazıyorum.Oğlum yanımda ,sağlıklı ona bakabiliyorum.

Bir anne hayattan başka ne ister ki?

Şablon Tasarımcısı Geldi Haaaanım

ahahhaha öliyim ben :)))) Nermin Erdem in postunu okuyunca bende yapacağım ben de ben de dedim ve an itibariyle  başladım. Şablon tasarımı öğreniyorum yani,abuk subuk bir sürü şey görünce "yazık takmış huniyi sonunda" demeyin deneme yapıyorum :))

Sonunda çok güzel bir şablon da yapabilirim ya da sinirleni,p en klasiğinden bir şablon seçip şablon yapmak senin neyine be kadın deyip 3 5 gün blogumdan uzak kalabilirim.

Bakalım hayırlısı.

Suskunlar ülkesinde Cumhuriyet Bayramı

29 Ekim 2012 Pazartesi 12:09

Bayram coşkusunu engelleme girişimleri, şişik egoların arkasındaki titrek güven bunalımını sergiliyor.
Biliyorlar ki, yok etmek istedikleri güzelliklerin yerine koyabilecekleri tek bir çakıl taşı bile yok.

Bütün değerlerin hiçlendiği zannıyla ulusal bayramların da coşkusunu tümden silmek isteyenler Cumhuriyetin yok edilmez ruhuyla yüzleşecek.

Tepkisizlik kıpırdanınca kimyaları bozulacak.

Çünkü, Onlara sonsuz hareket imkanı veren güç, ülkenin atmosferindeki boyun eğmiş sessizliktir.

Hüzün ve coşku sarmalındaki yurtseverlerin çığlığının ötesinde, kirli hava gibi siyah… Ağır sessizlik.

Cehaletin çağ ile hesaplaşmasının değişim sanıldığı bir karadelikten geçiliyor.

Duvar olmuş vicdanların kulakları sağır eden suskunluğu…

Geçmiş, gün, gelecek, vefa, umut, sevgi, hepsi uçmuş…

Kapağı kapatılmış bir cadı kazanında mutlulukla yaşayanlar, boğaz kıyılarında, lazerli havayi fişeklerle bayram kutlayacak… Sonra bir çoğu yine ölü toprağına gömülüp suskun hayatlarına geri dönecek.

Seslenişler sessiz kalabalıklara…

Herşey olağanmış gibi yaşıyor, düşler aleminde pembe tebessümlerle uyuyorsunuz.

Ülkenin aydınlık yürekleri çığlık çığlığa anlatacak, çağıracak sizi, yine duymayacaksınız.

Suçlarını bilmeyen insanların ömürlerinden çalan tutsaklığa susacaksınız…

Sahte deliller, tertipler, domino taşı gibi devrilecek, susacaksınız…


Bir şeriat kreasyonu, ona böyle konuşabilme özgürlüğü veren insana nefret kusacak, susacaksınız…

Şeyhler, şıhlar, meczuplar ve yobazlar ortalığa saçılacak…

Kimi “7 yaşındaki kız el öpemez” diyecek… Kimi Anıtkabir’in tepesine kubbe yapmaktan söz edecek…

Kimi de islam peygamberine parti logolu kimlik bastırıp, Başbakanı oğlu gösterecek…

Siz yine susacaksınız…

Dünyanın gözbebeği sanatçımız, bir şiir paylaştı diye mahkemeye çıkarılacak, susacaksınız…

Vicdanlar iflas edecek… Tutsak babalar oğullarının cenazesine bile gidemeyecek, susacaksınız…

Akşam Kürtlere çiçek atanlar, sabah oy kaygısıyla milliyetçi oluverecekler, susacaksınız….

Parti içindekiler bile virajlara yetişemeyip ters köşeye yatacaklar, ama siz yine susacaksınız…

‘Yurtta barış, dünyada barış’ esenliğinden ‘kindar ve dindar nesiller” curcunasına geçilecek…

Küresel rüzgarların önünde savrulanlar ülkenin bütün komşularını düşman edecek, susacaksınız…

Emperyalistlerin dünya paylaşımı uğruna savaş şarkıları söyleyecekler, susacaksınız…

Bu çığırtkanlar, askerleri kurşun, bebekleri porselen zannediyorlar… Ama susmak en iyisi… Siz susun!

“İnşallah Şam’a gideceğiz ve Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.!” Diyenlerin ikinci valizlerinde ‘Oslo’ yazacak, siz tabii ki susacaksınız…

İnsanlara türkü söylemeyi yasaklayacaklar, susacaksınız…

Yola, suya, uçan kuşa vergi konulacak, susacaksınız…

Rekor faizlerle dünyaya tahvil satan ülkemizin ekonomisi büyüyecek(!) Aman ses etmeyin, büyüsün.

Ülkeyi işgal edenleri değil, bağımsızlık isteyenleri işgalci gösteren işporta filmlere gidin, eğlenin…

Diziler ‘hayat’, düzenin eteklerine yapışmış yaldızlı boşluklar ‘sanatçı’ olacak, alkışlayacaksınız…

Tarihi simge olmuş meydanlar kimbilir hangi korkularla insanlara kapatılmak istenecek, susacaksınız…

Devrimci çocuklarını anmak, mezarlarına çiçek koymak, ailelerine bile yasaklanacak, susacaksınız…

Dağlar, ormanlar, kıyılar, madenler, çokuluslu devlerin rantı için yağmalanacak, susacaksınız…

Terör kangreni “şehit haberleri yazmayın” fermanıyla çözülmeye çalışılacak, susacaksınız…

Nerdeyse, hilesiz hiçbir sınav yapılmayacak, çocuklarınızın hakları, yarınları çalınacak, susacaksınız…

Devletin resmi televizyon kanalında iktidar renginde yayın yapılacak, ulusal havayolllarına ait uçaklara bazı gazeteler giremeyecek… Konuşmaya değmez, susun! Hele ki, olan bitenden hoşnutsanız…

Ülkenin yarısı diğer yarısını yok sayacak, “yazıktır, yapmayın” bile demeyeceksiniz… Susacaksınız.

Konuşmayın… susmaya devam edin. Sessiz bir eski zaman filminde hızlı çekimde koşuşturun…

Ya hiçbir şeyin farkında değilsiniz… Ya hayatınızdan memnunsunuz… Ya da korkuyorsunuz…

Sonuç olarak duvar gibisiniz kardeşim.

Ama 364 gün susuyorsanız, 365.nci gün haketmediğiniz bayramları kutlamayın.

Elbirliğiyle yarattığınız bu mor günler, ‘suskunların utanç çağı’ olarak tarihe geçti bile.

Ama korkmayan, susmayan, asla pes etmeyen, aydınlık yürekli Cumhuriyet Çocukları da var…

Ve bütün gücü ellerinde bulunduranlar, onların coşkusundan, dirençli umutlarından çok korkuyor.

O kadar korkuyorlar ki, bitiremeyecekleri Cumhuriyet sevgisini biber gazı ile kucaklıyorlar.

Karanlığa teslim olmayan aydınlık yüreklerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

Işık ve sevgiyle…





İlhan İREM

31 Ekim 2012 Çarşamba

nELER oLACAK?

Çok merak ediyorum...Tonla şeyi.."Günlerim yüzlerce ayrıntıyı merak etmekle geçiyor" bu sanırım bir Ahmet Kaya şarkısının sözü ve tam da şu an hissettiklerimi anlatıyor.

Rüzgar büyüyor.Bugün onunla konuşurken bana cevaplar vermeye başladı.Öyle kısa kısa agular değil,çok yüksek sesle koca koca cümleler kurdu.Dilini ağzının içinde çevire çevire neler neler anlattı kim bilir?

Her gün daha ne kadar tatlılaşabilir diye düşünürken her geçen gün gelişimine devam ettiğini gösteren yeni yetenekler kazanıyor.Onu hayranlıkla izliyorum.

Mehmet'e bu sene işe başlama dediği için minnettarım.Bu kararı kendim de verebilir ve bu sene çalışmak istemediğimi söyleyebilirdim belki ama bu teklifin ondan gelmesi çok daha rahatlatıcıydı.Ha zorlanmayacak mıyız?Elbette tek maaşla geçinmek kolay olmayacak.Birikim yapmayı düşünmekse imkansız.Çok da umurumda değil açıkçası birikim.Seneye işe başladığımda Mehmet'in maaşı ile geçinmeye alışmış ve bir düzen oluşturmuş olacağız.Dolayısıyla benim satışlarımdan gelen para direkt kumbaraya geçecek.Ancak sıkıntılı bir durum var.Şirkette ara verip tekrar başlamak isteyenlere bazı şeyler şart koşuluyor.Bunları karşılamak mı yoksa kendi yerimi açmak mı daha mantıklı?Bunu zamanı geldiğinde düşüneceğim.

Merak ediyorum dedim ya. Kayın validemlerin Bursa'ya taşınma ihtimali var.O zaman annemle benim yakınıma taşınmalılar. Ben kendi yerimi açarsam babam bana yardım eder,annem Rüzgar'a bakar.Acaba gidecekler mi?Yoksa eski şirketime mi döneceğim?Geleceği görebilmeyi hiç bu kadar istememiştim.Benim işlerimin açıldığı dönemde yani eylül gibi Rüzgar 16 aylık olacak.Onunla olmaya çok alışmış olacağım tabi o da bana alışacak.Nasıl bırakacağım onu?

Off onu annem dahi olsa birine bırakıp işe gitmek düşüncesi bile deli olmama yetiyor.Allah çalışan bebekli annelere sabır versin. Rüzgar'ın ilklerini kaçırmak istemiyorum.İlklerini ben değil de bir başkasının görmesine dayanamam.Çok mu duygusal davranıyorum acaba bu konuda?

Neyse oğlum uyuyor.Sütlü Türk kahvesi yaptım.Kuzey Güney başladı,bir yandan onu izliyor bir yandan yazıyorum.Evimiz sıcacık.Yemeğimiz de var.Sağlıklıyız da.Çok şükür Allah'ım. Bazen dudak büktüğüm bu hayatta benim yerimde olmak için her şeyini verebilecek kadınlar olduğuna eminim.Çok çok şükür.

Önümüzdeki salı Rüzgar için mevlüt okunacak annemlerde.Bir gün önceden gidip hazırlıklara yardım edeceğim.Annemde son kaldığım gün hamile olduğumu öğrenmiştik.Şimdi bebeğimle yine annemlerde kalacağız.

Annelik... Gerçekten anne olunca anlaşılıyormuş.Hele emzirirken...Bazen öyle bir an oluyor,nasıl bir hormon salgılanıyorsa sevgiden ölesim geliyor.Sanki biri koynumdan çekip alacakmış gibi sarıveriyorum çocuğu kollarımla.Bir yerinin kırılmayacağını canının yanmayacağını bilsem sıkar sıkar sıkarım.Öyle bir taşıyor sevgim.

Bin kere şükürler olsun.

Bunun dışında Mehmetle pek anlaşamıyoruz bu aralar.Ben çok yorulduğumdan ondan medet umuyorum.Oysa tek bir izin gününde dinlenip,kendisine hizmet edilsin istiyor.İkimiz de bir şeyleri birbirimizden bekliyoruz.Ve beklentilerimiz karşılanmayınca öfkeleniyoruz.Bu öfke Rüzgar'ın bir gülüşü ile "Şuna bak babası" ya da "Şuna bak annesi"ne dönüşüyor.Birbirimizi kırdığımızla kalıyoruz.

paşam ömrüm küçük erkeğim uyandı :*

30 Ekim 2012 Salı

Ek Gıdaya erken geçiş :)))

Blog okumaktan yazamıyorum yahu :) 

Umarım herkes iyidir her şey yolundadır.

Biz ek gıdaya yavaştan bir geçiş yaptık.Çoğu arkadaşım yedirdiklerimi duyduğunda "valla cesaretine hayranım" gibi kinayeli cümlelerle beni kınadıklarını belli edecek davranışlar sergileseler de Rüzgar da ben de halimizden memnunuz.

Bu ek gıda hikayesi bir gün marketten heves edip silikon kaşık almamla başladı.Marketten çıkıp parka gitmek gibi bir alışkanlık edindik.Silikon kaşığı aldığım gün bir milupanın 4.aydan itibaren yazan meyve püresinden aldım.Yemeyeceğinden adım gibi emin parkta bir banka oturup Tıktım Rüzgar'ın ağzına.Sanki yavrum kırk yıllık gurme gibi yedikçe yedi,vermedikçe ağlayarak istemeye başladı.Sonraki günlerde bunu yoğurt,tarhana çorbası,elma,armut,kabak,havuç izledi.Tabi doyumluk ölçülerde değil.Sadece bir tatlı kaşığı kadar verdim her birini.Şimdi sabahları 3.öğünü ve akşam yatmadan 2.önceki öğünü bu yazdıklarımdan veriyorum.Bazen doyana kadar veriyorum,bazen itiraz ediyor,süt istiyor o zaman ısrarcı davranmayıp süt veriyorum.

Allah'a şükür her hangi bir alerjik reaksiyon oluşmadı.Kabızlık ya da gaz problemimiz de olmadı.Milupanın tahıllı kaşık mamasını gece 12 öğününde veriyorum sabah 6 hatta 7 ye kadar uyanmıyor.

Oyuncaklarını tutmak için ellerini uzatıyor.Varı yoğu bir "Çiko" su var.Pusetinde yatağında arabada yani nereye gidersek oraya götürüyoruz,oynuyor,deli gibi sallıyor,salladıkça ses çıktığını farkedince daha çok sallıyor.Çıngıraklı inek gibi geziniyoruz alışveriş merkezlerinde filan. :) 

İşte kendisi de bu :)))

Tüm bunların dışında Rüzgara bir aktivite halısı almak istiyordum ama karyolasının iki korkuluğu arasına gerdiğim bir atkıya sallandırarak astığım peluş oyuncaklar o ihtiyacı çok da iyi karşıladı.Şimdilik sırtüstü yatarken elleriyle vuruyor.Tutmaya çalışıyor.Bazen bir ikisini tutuyor.Sallıyor tabi çikoyu da asıyorum,sesler çıktıkça deli oluyor :)) 

Severek takip ettiğim blog yazarlarından biri http://bebeklericinoyunlar.blogspot.sk diye bir blog sayfası oluşturmuş.Bazıları bizim de oynadığımız oyunlar bazılarıysa Rüzgar uyansa da oynasak diye heyecanladığım yeni oyunlar...

Onun bir tebessümü için her şeyi yapabilirim.Biri onu bilerek ağlatırsa dünyanın en gaddar insanı olabilirim.

Rüzgar annemin tabiriyle "Annesi ve dedesi gibi üç kağıtçı" bir çocuk.Biraz ilgisiz kaldığında öksürmeye başlıyor.Odasında 15 dakikadan fazla yalnız kaldığını farkettiğinde ağlıyormuş gibi sesler çıkarıyor.Ama alt dudağı sarkıtarak ve gözünün içine baka baka ağlıyorsa kesinlikle bu ciddi bir ağlamadır.Susturmak için kucağıma aldığımda ağlama kesilse bile bir süre bağırarak söylenmeye devam ediyor.Hırsını alamıyor.Bunu yazarken biraz utanıyorum ama o alt dudağı sarkıtıp ağlarken çok ama çok tatlı oluyor :)) 

Diğer bebekler de öyle mi bilmiyorum ama açlığa hiç tahammülü yok Rüzgar'ın.Geceler hariç günlük rutinini hiç bozmadı şimdiye kadar tam 3 saatte bir acıkıyor.Ve maması 5 dakika geç kalırsa yıkıyor ortalığı.

Uyku eğitimi için kendimce bir yöntem denedim ve sanırım başardım.Sabah 9,öğlen 1,öğlen 5, akşam 8 ve nihayet gece 12 olmak üzere uyku saatleri oluşturdum.Bunu yapabilmek için o saatlerde uykusu gelse de gelmese de ayağımda sallayarak uyuttum yaklaşık 8-9 gün boyunca.Sonra farkettim ki otomatik olarak o saatlerde ben sallamadan uykusu gelmeye başladı.Şimdi sabah 9 ,öğlen 1 ve akşam 8 uykularına yatagına yatırınca kendi kendine dalıyor.Akşam 5 uykusunda direniyor.Gece ise babası 11 de geldiği için öpüşmeleri sevişmeleri kaynaşmaları maması vs. derken çok uyarılıyor ve uykuya dalmakta zorlanıyor.Böyle zamanlarda memede uyutuyorum ya da babasına veriyorum.Ve ne hikmetse benden kolay uyutuyor :)) 

İşte böyle 12 Kasımda hastanede kontrolümüz var.23 Kasımda da sağlık ocağında.

Kilosu 7600 Boyu 63 cm idi 23 Ekim'de ölçüldüğünde.

Bizden haberler böyle.

Herkese kuzusuyla sevgi dolu günler geceler haftalar aylar yıllar koca sağlıklı bir ömür dileğiyle.. :)

19 Ekim 2012 Cuma

4. Ayımız bitiyor,Rüzgar büyüyor,Annesi onu çok seviyor :)


Uzun zaman oldu yazmayalı.Tam da yeni anne olmuşken,20 günlük bebekle evde tek başıma kaldığım yetmiyormuş gibi bir de titizlik hastalığına yakalandım.Yani demek istediğim Rüzgar'ın evimize gelmesiyle birlikte bende bir "Her yer temiz ve düzenli olsun" halidir gidiyor.Ve bu günler geçtikçe daha da zorlaştırıyor hayatımı.Fotoğraf aralarına yazayım da yazı şenlikli görünsün.
 Evet dediğim gibi bir düzen hastalığına yakalandım.Sanırım buna sebep,bebeği olan arkadaşlarıma bebek görmeye gittiğimde tanık olduğum o dağınıklık...Salonun bir köşesinde bezler,oyuncaklar,mutfakta biberonlar,çamaşır telinde her daim çamaşır,çamaşır sepetinde ütülenmeyi bekleyenlerse cabası...Zannederim bu görüntüden çok rahatsız olmuş olacağım ki bilinçaltıma ben doğum yaptığım zaman asla böyle dağınık olmayacağım mesajı göndermişim.Şimdi günlerim Rüzgar'ın bakımı ile ilgilenirken,bir yandan da evi toparlamakla geçiyor.Ve evde bebeği olanlar bilir,ev gerçekten çok dağılıyor.
 Düzenimiz yine değişti.Gece 4'te uyanıp sütünü içiyor.Ardından sabah 7 gibi tekrar uyanıyor.Bizim yatakta meme keyfi yapıyor paşam.Nihayet saat 8 gibi yatmaktan sıkılıp bağırmaya başlıyor.Biraz yatakta cilveleşiyoruz babası,ben ve Rüzgar.Sonra ben onları bırakıp kahvaltı hazırlıyorum.Babamız 9 gibi evden çıkıyor.9 buçukta Rüzgar'ın 45 dakikalık bir uykusu var.Tabi öncesinde yine karnını doyuruyorum.11 buçukta biberonumuzu yanımıza alıp markete gidiyoruz.Oyuncak reyonunda uzun süre kalıp Rüzgar'ın "aaa,uuuu,aguuuu" çığlıkları bitince parka geçiyoruz.Güneşli bir banka oturuyoruz paşam mamasını yiyor.Biraz daha güneşlenip eve geliyoruz.Saat 1 'de yarım saatlik bir uyku seansı daha.....Ve sonrası her gün değişiyor.Akşam 9 'a kadar her gün farklı oyalama yolları deniyorum.Kah dondy beşikte sallamak,kah dönencenin altına yatırıp oyalamak derken akşam oluyor işte :)
 Gerçekten çok özendiğim şey,eşleri işten 6 ya da 7 gibi gelen anneler...Onların mesaisi eşleri geldiği zaman bitiyor.Bitmese de azalıyor.Çocuğu eşlerine devredip,saatlerdir bebeğini özlemiş babanın kollarında mutlu olduğunu bildikleri bebekleri için endişe etmeden,işlerini halledebilir ya da kendilerine zaman ayırabilirler diye düşünüyorum.En azından bir duş alırlar mesela.
 Mehmet işten 10 buçukta geliyor.O geldikten sonra çay ya da meyve faslı belki yarım yamalak bir dizi izlemek filan derken saat 12 oluyor.Yani benim mesai sabah 7,gece 12 :))
 Her zaman diyorum ya bugünlerin hayalini bile kuramıyordum diye,yanlış anlaşılmasın yakınmıyorum halimden.Sadece ilerde hatırlayıp vay be ne günlerdi demek için yazıyorum.Şimdiyse çocukları 1 yaşından büyük olan anneler "bunlar çok iyi günlerin,bi ayaklansın sen o zaman gör" diyorlar.Bana da aksine ayaklandığında, aşağı yukarı meramını anlatacak kadar büyümüş olur,en azından iletişebiliriz ve her şey daha kolaylaşır gibi geliyor. Ahhhh bilemiyorum :S
İşte kuzum büyüyor.Artık gerçek gülücükler,kahkahalar,agular hatta bilinçsizce biliyorum ama özellikle ağlarken Mehmet'in "oha resmen anne diyo" şeklinde tepki vermesine sebep olacak "anne"ler çıkıyor ağzından.Sanırım en geç on güne kadar eşyaları tutmak için elini uzatır hale gelecek.Bu ayın 23'ünde yani dört gün sonra 4.ayımız bitecek.

Bu arada Rüzgarla ilgili olarak biz şeklinde konuştuğumu ve yazdığımı farkettikçe kendime sinir oluyorum.Mehmetten bahsederken "babamız" diyorum sonra "Mehmet benim babam değil,ne saçmalıyorum" deyip kendime kızıyorum.Yine de bu "Biz" olayından kurtulmak zor geliyor.Daha fazla dikkat etmeliyim.

Rüzgar şu an 7100 kg,boyu 64 cm.Çok şükür her şey yolunda.5. ayında ek gıda başlayacağız dedi doktor.Ben şimdi bir kaç kez milupanın kavanoz mamalarını ,tarhana çorbasını denedim.Maşallah hepsini de yedi.Her hangi bir alerjik reaksiyonda yaşanmadı.Artık bir şey yedirmeden doktor tavsiyesini beklemeye karar verdim.

RÜZGAR NELER YAPABİLİYOR?

* Ellerinden tuttuğum zaman yatar vaziyetteyken oturur vaziyete geçebiliyor.
* Oturttuğum zaman kafasını dik tutabiliyor.
* Yüzükoyun yattığında kafasını kaldırabiliyor.
* Onunla konuştuğumuzda gülüyor,kahkaha atıyor.
* Henüz kendi elini uzatıp bir oyuncağı tutamıyorsa da eline tutuşturduğumuzda ona bakıp inceliyor ve sallayıp  oyuncaktan ses çıktığını fark ettikçe daha çok sallıyor.
* Ellerini ağzına görüyor,baş parmağını emiyor.
* Tükürüklerinden baloncuk yapıyor,çenesinin altında biriken tükürükleri yutmak için alt dudağını emiyor.
* Ne kadar engel olmaya çalışsak da deli gibi tv izliyor.Alkış seslerine,müziğe gülüyor.Reklamlara bayılıyor.Fakat asla çizgi film izlemiyor.Hiç ilgisini çekmiyor.

RÜZGAR NELER YAPAMIYOR?

* Yatar vaziyetten yan dönemiyor.
* Nesneleri tutmak için elini uzatmıyor.
* Yürüyemiyor,konuşamıyor :P

Bir kızım olursa Hanzade koymak istiyorum ismini.Hoş tekrar hamile kalmaya yaşayacak mı yaşamayacak mı stresini yaşamaya cesaret edebilir miyim bilemiyorum ama...Sonuçta hamileliğim "Yüksek Riskli Gebelik" başlığıyla inceleniyor :/

Hala kaloriferlerimiz yanmadı.Yöneticimiz hava sıcaklığının geceleri 10 derecenin altına düşeceği günleri bekliyormuş.Rüzgar'ı üşütmemek için kat kat giydiriyorum.Böyle zamanlarda tutmak çok zor oluyor.Umarım bir an önce yakar da çocuk tekrar tek kat ince penyelerle özgürce hareket ettiği günlere döner.

Uyandı paşaların paşası :) See you soon :))

4 Ekim 2012 Perşembe

Ahmet Kaya

"Uçurtmam Tellere Takıldı" belgeselini tekrar izlediğim günden beri aklımda yazayım diyorum malum vakitsizlikten  elim bilgisayara gidemiyor.

Çok özledim...

Çok özlüyorum..

Çok da özleyeceğim...

Elimde kalanlar yetmiyor ne yazık ki.Hep acabalar,"Ne yapacaktı,ne yazacaktı,ne söyleyecekti"ler.

Yeni albüm telaşı yok artık.Alıp hızlı hızlı bütün parçaları dinleyip,annemle,babamla yok en çok 3. parçayı sevdim yok 5. parça çok güzel değerlendirmeleri yok.Balkona çıkıp "Kaçak ve Anne" açıp,bir de sigara yakıp dökülen gözyaşları...Ne bileyim.Yüreğim kaldırmıyor.

Her ölüm erken ölümdür ama Ahmet Kaya'nın ölümü benim için çok erkendi.Tam üniversiteyi kazanmıştım.Para kazanmaya başlayacaktım.Kimseden izin alma derdim kalmamıştı.Bir konser,bir televizyon programında,onu görüp onu nasıl sevdiğimi,gözlerinin içine bakarak söylemek,birlikte bir sigara tüttürürken bir de şarkı söylemek isterdim.

Bunu bir kez daha yaşadım.Elinden bir şey gelmediğinde insan sadece özlüyorum diyebiliyor.

Seni çok özlüyorum Ahmet Kaya.
Ve sen daha demincek,yıllar da geçse demincek...
Bıçaklanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi ustam sevgilim....


3 Ekim 2012 Çarşamba

Gebelik Mucize DEğil de Nedir?

Canım oğlum...Bu kelimeleri hamileliğim boyunca o kadar çok kullandım ki.Kendimi bildim bileli ya da şöyle söyleyeyim hamileliğin ne demek olduğunu anladığım günden beri,bunun gerçek bir mucize olduğunu düşündüm hep.Allah bu konuda kadınlara çok büyük bir ayrıcalık tanımıştı bence.Gördüğüm ilk hamile kedim Pamuk'tu.Karnında bebekleri hareket ediyordu,dışarıdan bile bu hareketleri gözlemleyebiliyorduk.Bundan daha şaşılası ne olabilirdi ki hayatta?Ardından hamile yakınlarım oldu.O minik tekmelere şahit olmak hayatım boyunca yaşayıp yaşayabileceğim en ilginç şeydi.Günler günleri,aylar ayları,yıllar yılları kovaladı ve ben hamileydim.Benim gerçekten et ve gerçek kemikten olan,acıkınca,altını ıslatınca ağlayan,gerçekten emzireceğim capcanlı bir bebeğim olacaktı.Dahası - ilk aklıma gelen bu olmuştu hamile olduğumu öğrendiğimde - benim de karnımda,içimde bi yerlerde,bir bebek hareket edecekti.

Haftalarca o kıpırtıları hissedebilmeyi bekledim.Zaman,mekan,iş,güç,aş,aşk her neyse uzatmanın pek anlamı yok hiç bir şey umurumda değildi.Sadece o kıpırtıları hissedebileceğim ve insanlara gösterebileceğim günü bekliyor,gün bitiriyordum.Sanırım nihayet 16 ya da 17. haftada bağırsak hareketi -yani kabaca gaz :) - olmadığından emin olduğum bir hareketlenme hissettim.Canımın parçası,kanımla beslenenim canlanmıştı.Haftalar geçtikçe sanki bilinçli,akıllı,beni tanıyan,annesi olduğumun farkında olan gerçek bir insan gibi tepkiler vermeye başlamıştı bana.Sabahları güneş üzerimize doğuyor ve oğlum buna uyanıyordu.Bir iki kıpırdanıp tekrar duruluyordu.Dedim ya bu mucize diye bir şey varsa,ta kendisiydi.Ve bunu herkesle paylaşmalıydım.Bir restoranda yemek yerken,otobüste,yolda yürürken,evde eşimle ya da kayınvalidemlerle annemle birlikteyken,hep insanlara karnımda oynayıp duran oğlumu gösteriyor,dokunmaları için ellerini alıp karnıma koyuyordum.Neden bilmem bu olay benim dışımda kimseye çok şaşılası,aşık olunası hatta tapılası bir hadise gibi gelmiyordu.Hepsi ordinaryus edasıyla "hımm oynuyor evet" deyip günlük dertlerine geri dönüyorlardı.Hepsini şöyle omuzlarından tutup "Sizi sersemler içimde insan var,orada büyüyor,uyuyor,besleniyor,dışarı çıkmayı bekliyor,onu taşıyorum,benim içimde işte burada" diyerek sarsmak istiyordum.

Her neyse ben ona dokunamazken de seviyordum.Onunla anlaşıyordum.Konuşuyordum.Gülüşüyordum hatta.Ona piyasada yokken bile kimse değer vermezken bile değer veriyordum ,annesiyim ben çünkü.Toparlayamıyorum :) Sanki karnımdayken dokunmayan sevmeyen ordinaryusların şimdi de sevmeye hakkı yokmuş gibi geliyor.İfade edemiyorum;sanırım sevgi gösterileri sahte geliyor.

Şu an ikiz bebeklerine hamile olan bir arkadaşım var ve pek çok hamile blog yazarı anne.Hepsine bu anların tadını çıkarmalarını söylüyor ve yazıyorum.Belki kızıyorlardır bana,belki bir ikisi anlıyordur.Geçenlerde hamile olan arkadaşımın bebekleri haraeket ederken karnına dokundum."Ben burdayım" diyorlar.Canlılar,gerçekler...

Eğer hamileliğim sorunlu geçiyor olmasaydı,gereken her imkanı sağlayacak maddi gücümüz olacağından emin olsaydım,defalarca defalarca hamile kalır,çokça çocuk yapardım.Bence taşıyıcı anneleri benim gibi düşünen kadınlardan seçmeliler.Ama kendi çocuğunu taşımakla, senin olmayacak bir başkasının çocuğunu taşımak aynı şey midir onu bilemem.

Ve evet karnına dokundum,buradayız diyorları,ağladım.

Dokunmadığın,yüzünü bile görmediğin,neye benzediğini bilmediğin bir canlıya bu kadar aşık olunabileceğini düşünürse şu an hamile olanlar,doğduktan sonra dişlerini sıkmaktan gece ağzının ağrımasını,aşırı sevmekten çocuğu hırpalamaktan,canını yakmaktan korkmayı anlayabilirler.

Tam olarak ne yazdığımı bilmiyorum.Çok uykusuzum,biraz sarhoş gibiyim.Babamızın dükkanında sayım var.Rüzgar'ım uyuyor.Deli gibi uykum olmasına rağmen Mehmet gelmeden gözümü yumamıyorum.İşler Güçler var onu izleyeyim bari.

Allah'ım tüm bebecikleri korusun.Hastalar şifa versin inşallah.


1 Ekim 2012 Pazartesi

y.o.k

Hayalini kuramayacağım günler geçiriyorum çok şükür.Bu sabah Mehmet'i işe uğurlarken "Mehmet evimiz yuva oldu,şuna bak ne güzel uyuyor,her yerde oyuncaklar biberonlar..." dedim."Yaaa annesiii evet hadi ben işe geç kalıyorum" dedi gitti. :) İnsan şöyle "Evet aşkııımmmmm,yuvamın dişi kuşu,karadutum,çatal karam,çingenem,nar tanem,nur tanem,birtanem" filan gibi şeyler bekliyor da Memoş efendi biraz sıkıntılı bu tip konularda :) Onu da öyle kabul ettik artık.Galiba bu sene işe başlamıyorum.Ekimin üçünde senelik aidatımı yatırmam lazım Mehmet'e söyleyecek oldum bu sene yatırmayalım dedi.Yani ikimiz de dile geitrmiyoruz ama ben sanırım en azından yaza kadar işe başlamayacağım.Zaten şimdi başlasam kasımda aralıkta ocak,şubatta hatta martta iş olmaz.Hareketlenirse marttan sonra o da temmuza kadar sürer,sonra yine durulur.2013 Eylül işe başlamak için en iyi zaman o zaman kadar da Rüzgar koca herif olur.Dedesine söyleriz,onun sanayide eşi dostu çok bi yere çırak veririz.Eli ekmek tutsun canikomun :)

Geçenlerde Mehmet'e dedim de dedesi onu sanayiye çırak versin diye,"seni versin dedesi" diyor :))))))

Uyandı yavru kuşum.

Bin şükür Allah'ım sana.

P.S;düşünüyorum düşünüyorum hatırlamaya çalışıyorum,arıyorum,tarıyorum;Rüzgar'dan önce hayatımın bir anlamı var mıydı diye?Cevap hep aynı;YOK!

25 Eylül 2012 Salı

Dönenceyle Rüzgar'ın Aşkı

Kuzum benimmmmmmmm :)

Günlerim milyonlarca hayal kurmakla geçiyor.Çoğu ipe sapa gelmez şeyler.Oğlumla birlikte tiyatroya gidiyoruz birinde.Diğerinde o kız arkadaşıyla eve gelmek istiyor beni evden def etme çabalarında.Anlıyorum tabi hemen :) Upuzun boyu olmuş,bana tepeden bakıyor bir diğerinde,şimdi ben onu koynumda yatırıyorum ya büyümüş de o beni kollarının arasına almış,uyuyoruz.Beraber yüzüyoruz,dubaya kadar yarışıyoruz.Babası da hakemlik yapıyor.Çok iyi bir piyanist olmuş konserine gidiyoruz babasıyla,ben ağlıyorum.Bu parçayı annem için besteledim diyor.Bazen de doktor olduğunu hayal ediyorum.Kendi gibi prematüre doğan,yoğun bakımda yatan bebekleri tedavi ediyor.Tıpkı bizim onu tedavi eden doktorlara duacı olduğumuz gibi minnetle bakıyor bebeklerin aileleri oğluma.Adı da tam doktor adı.Prof.Dr. Rüzgar Ünal :)

Her ne kadar şu an kendi bırtından bile korkuyorsa da ileride çok iyi yerlerde göreceğiz oğlumuzu inşallah.Çok küçükken markette gizlice bırt yapmış annem yaşlarında bir amcaya yakalanmıştım.Sonra sanki o ses benden çıkmamış da kutulardan çıkmış gibi göstermeye çalışmak için kutulara vurmuştum.Adam o anki gayretimi çok komik bulmuş olacak ki karısına beni gösterip gösterip gülmüştü :))) Ben olsam görmezden gelirdim.Şu an o amcayı kınıyorum hiç olgunca bir davranış değildi. :)

Medyada çokça yanlış kullanılan kelime var ama beni en rahatsız eden bir ikisi ; biçare'ye birçare denilmesi.Bir de gürültü kirliliği...Gürültü kirliliği diye bir şey yoktur.O ya gürültüdür ya da ses kirliliği.Yani full dolu gibi bir şey.

Oğlum dönencesine aşık oldu.Artık işimi gücümü yapabilecek zamanım oluyor.En az 15 dakika sıkılmadan oyalanıyor Rüzgar.Henüz hamile olanlar "15 dk ne ki" diyebilirler ama anne olmuş olanlar "Waawwww demek 15 dk" deyip şaşırabilirler.Rüzgar renkli objeleri seçmek ve hareket ettiğinde takip edebilmekten başka kabiliyetler kazanmadı henüz.

Büyüme atağını bekliyorum 13. ve 15. haftalar arasında sorunlu geçecek bir kaç günden bahsediyor uzmanlar.Bu dönemde çok yemek yiyip çok ağlayabilirmiş bebekler.Bu onların yeni kazanmış oldukları kabiliyetlerine alışma ve alışma esnasında yaşadıkları ile başa çıkabilme yöntemleriymiş.Şu büyüme atağını yaşasak da Rüzgar hoşuna giden objelere uzanıp yakalama yeteneği kazansa.Oyuncaklarına heyecanlanıyor hızlı hızlı nefes alıyor ama sadece bakıyor olmaktan sıkılıyor bir süre sonra.Hamle yapacak oluyor kontrol sağlayamıyor ve başlıyor ağlamaya.Bu beceriksiz eller,kimbilir neler becerecek,bu kontrolsuz eller belki de neşter tutacak,bir kemanın tellerini ağlatacak,belki çok lezzetli yemekler pişirecek.Amannn of yine daldım hayaller dünyasına.Blog ismimi Ece Hayaller DÜnyasında diye değiştirmeli :)

Bunun dışında Neşet Ertaş öldü bugün.Aklıma Defne Joy'un ölümü geldi.Defne Joy Foster öldü diye alyazı geçiyordu kanallar.Annesi oradan görmüş.Biz bile inanamazken o kadıncağız bu acı ile ne kadar zor başetmiştir kimbilir?

"Rıza ölmüş dediler,ne kolay söylediler.
Sanki dev bir taşocağı kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler."

dizelerini hatırladım sonra.Çağrışım çağrışım...Her gün milyonlarca objeyle milyonlar duyguyu etiketliyor beyin.En şaşırdığım da kokularla etiketleme.Hala burberry weekend kokladığımda üniversite yıllarım gelir aklıma.Kız yurdunun koridoru,karakış,fön makası sesleri,sigara dumanı,özlem...

Duygusallaştım.

Yaşamak güzel.

Allah'ım Rüzgar'ı emanet etmek için beni seçtiğin için teşekkür ederim.Binler,yüzlerce,yüzbinlerce kez hamd olsun.

19 Eylül 2012 Çarşamba

3 aylık olduk sonunda

Uzun zamandır yazmıyordum.Mehmet senelik izinde olduğu için doğru düzgün evde kalamadık her gün bir yerlerdeydik.Nihayet dün işe başladı da ben de yeniden evimde yalnız olmanın tadını çıkarıyorum.Erkek dediğin öyle günlerce evde kalmayacak arkadaş.Bir zaman sonra sıkıntı geliyor insana.Kocası emekli olunca bunalıma giren kadınları şimdi çok iyi anlıyorum :)
Oğlum bir hafta sonra üç aylık olacak.15 gün önce yazdığım yazıda gülümsemeler başladı ama bilinçli değil sanırım yazmıştım.Yeni doğan bir bebeğin gelişimi mevzu bahis olduğunda bir gün bile çok önemliymiş.Son 15 günde Rüzgar deli gibi ellerini kollarını bacaklarını sallamaya başladı.Çığlık atarak gülüyor.Agu,oouuu,aaaaaa gibi sesler çıkartıyor.Ellerini yumruk yapıp ağzına götürüyor dakikalarca elini emiyor.En keyifli olduğu zamanlar sabahları.Ben uyanayım diye bağırıp çağırıyor,ağlıyor gibi yapıyor.Alıp koynuma sokuyorum,emziriyorum filan biraz sakinleşiyor.Sonra tekrar bağırmaya başlıyor.Artık dayanamayıp kalkıyorum.Onu benim yastığıma yatırıyorum.Ben de oturuyorum,babası da ona doğru dönüp yarı uyur yarı uyanık gözlerle izliyor bizi.Kahkahalar,el kol sallamalar,çığlıklar...Daha güzel sabahlara uyanamam sanırım.Bir süre sonra mehmet de dayanamıyor açıyor gözlerini "Oğlummmm,Rüzgarcığım,babacığım" dedikçe çıldırıyor oğlum.Sonra onlar sevişirken ben kahvaltı hazırlıyorum.Kahvaltımızı yaparken Rüzgar beş on dakika kestiriyor.Sonra babasıyla duşa giriyorlar.Mehmet işe gitmek için evden çıktığında Rüzgar uyumuş oluyor.Bir iki saat işimi gücümü halledebiliyorum böylece.Öğleden sonra pek düzenimiz oturmadı henüz.:) Biraz dolaşıyoruz,Kuğulu'ya filan iniyoruz.Alışveriş yapıyoruz.Bazen parka gidiyoruz. :)

Bu yazıyı tam dört günde tamamlayabildim.Tam bilgisayar başına oturuyorum ağlıyor,oynaşmak istiyor ya da benim başka işlerim oluyor.4 gün sonra 3 aylık olacak canikom.Çok çabuk geçiyor diyorlardı da biz de 3 aylık olur muyuz diyordum.Hakikaten zaman çok hızlı geçiyor.

Nasıl oluyor?
Vakit bir türlü geçmezken,
yıllar hayatlar geçiyor?

Teoman da müziği bıraktı ya :( Bu aralar keyifle dinlediğim çok şarkı var.Sabah Rüzgar uyanınca yatak odasındaki alarmın radyosunu açıyorum.Süper FM dinliyoruz.Şimdi grubun ismini hatırlayamayacağım içinde "Son bir dilek alacağım var kayıp giden yıldızlardan" sözleri geçen bir parça var.Beni Aşka İnandır sanırım ismi.Onu çok severek dinliyorum.Bunun dışında da işte listelerde olan çoğu hareketli parçalar var.Doğum yaptım yapalı Ahmet Kaya dinlemedim.Yüreğim kaldıramaz diye düşünüyorum.Zaten oka boka ağlar oldum.Hamilelikten kaynaklandığını zannettiğim duygusallık hali hala devam ediyor.Üzerine bir de evham eklendi şimdi.Sanırım klasik bir Türk Anne oldum ben de.

Oğluma resimde görünen gömleği pantolonu ve papyonu aldı babaannesi.Küçük damat oldu kuzuların kuzusu.Allah ömür verir de umarım dört gözlüce oğlumu evlendiririz.(Bu dört gözlüce lafı analı - babalı anlamına gelen,annemin laflarından)

Her kız annesinin kızıdır diye bir yazı paylaşmıştım facebookta annemle.Bulayım da yazayım.Cidden evlendikten sonra farkettim ki her işimi annem gibi yapıyorum.Annemin sevdiği kırlantlerden alıp,annem gibi bulaşık yıkıyorum.Hatta onun gibi kokuyorum.Belki de özlemdendir.Neyse yazı işte bu ; Anneler ve kızları, hep birbirine benzer.Her kız, içinde, yüreğinde annesinin izlerini taşır.Onun özüyle mayalanmıştır ruhu, onun kokusu geçmiştir tenine, onun bakışları parlar gözlerinde, onun elleri can bulur kendi ellerinde.Annesinden bilinçli olarak hiç bir şeyi öğrenmeye çaba göstermemiş bile olsa,yıllar sonra hiç tahmin etmediği bir anda, bir çiçeği vazoya yerleştirirken mesela, kendisinde annesini görür kız.Ellerinin bir hareketinde, aynada farkettiği bir bakışında, vücudunun bir duruşunda annesini yansıtır.
İnkar etmeye çalışması ya da kabullenmesi pek bir şeyi değiştirmez, her kız,annesin kızıdır...!

Küçük adamım büyüyor.Ben de her geçen gün onunla büyüyorum.

Onu çokkkkk seviyorummmm :)