31 Ekim 2012 Çarşamba

nELER oLACAK?

Çok merak ediyorum...Tonla şeyi.."Günlerim yüzlerce ayrıntıyı merak etmekle geçiyor" bu sanırım bir Ahmet Kaya şarkısının sözü ve tam da şu an hissettiklerimi anlatıyor.

Rüzgar büyüyor.Bugün onunla konuşurken bana cevaplar vermeye başladı.Öyle kısa kısa agular değil,çok yüksek sesle koca koca cümleler kurdu.Dilini ağzının içinde çevire çevire neler neler anlattı kim bilir?

Her gün daha ne kadar tatlılaşabilir diye düşünürken her geçen gün gelişimine devam ettiğini gösteren yeni yetenekler kazanıyor.Onu hayranlıkla izliyorum.

Mehmet'e bu sene işe başlama dediği için minnettarım.Bu kararı kendim de verebilir ve bu sene çalışmak istemediğimi söyleyebilirdim belki ama bu teklifin ondan gelmesi çok daha rahatlatıcıydı.Ha zorlanmayacak mıyız?Elbette tek maaşla geçinmek kolay olmayacak.Birikim yapmayı düşünmekse imkansız.Çok da umurumda değil açıkçası birikim.Seneye işe başladığımda Mehmet'in maaşı ile geçinmeye alışmış ve bir düzen oluşturmuş olacağız.Dolayısıyla benim satışlarımdan gelen para direkt kumbaraya geçecek.Ancak sıkıntılı bir durum var.Şirkette ara verip tekrar başlamak isteyenlere bazı şeyler şart koşuluyor.Bunları karşılamak mı yoksa kendi yerimi açmak mı daha mantıklı?Bunu zamanı geldiğinde düşüneceğim.

Merak ediyorum dedim ya. Kayın validemlerin Bursa'ya taşınma ihtimali var.O zaman annemle benim yakınıma taşınmalılar. Ben kendi yerimi açarsam babam bana yardım eder,annem Rüzgar'a bakar.Acaba gidecekler mi?Yoksa eski şirketime mi döneceğim?Geleceği görebilmeyi hiç bu kadar istememiştim.Benim işlerimin açıldığı dönemde yani eylül gibi Rüzgar 16 aylık olacak.Onunla olmaya çok alışmış olacağım tabi o da bana alışacak.Nasıl bırakacağım onu?

Off onu annem dahi olsa birine bırakıp işe gitmek düşüncesi bile deli olmama yetiyor.Allah çalışan bebekli annelere sabır versin. Rüzgar'ın ilklerini kaçırmak istemiyorum.İlklerini ben değil de bir başkasının görmesine dayanamam.Çok mu duygusal davranıyorum acaba bu konuda?

Neyse oğlum uyuyor.Sütlü Türk kahvesi yaptım.Kuzey Güney başladı,bir yandan onu izliyor bir yandan yazıyorum.Evimiz sıcacık.Yemeğimiz de var.Sağlıklıyız da.Çok şükür Allah'ım. Bazen dudak büktüğüm bu hayatta benim yerimde olmak için her şeyini verebilecek kadınlar olduğuna eminim.Çok çok şükür.

Önümüzdeki salı Rüzgar için mevlüt okunacak annemlerde.Bir gün önceden gidip hazırlıklara yardım edeceğim.Annemde son kaldığım gün hamile olduğumu öğrenmiştik.Şimdi bebeğimle yine annemlerde kalacağız.

Annelik... Gerçekten anne olunca anlaşılıyormuş.Hele emzirirken...Bazen öyle bir an oluyor,nasıl bir hormon salgılanıyorsa sevgiden ölesim geliyor.Sanki biri koynumdan çekip alacakmış gibi sarıveriyorum çocuğu kollarımla.Bir yerinin kırılmayacağını canının yanmayacağını bilsem sıkar sıkar sıkarım.Öyle bir taşıyor sevgim.

Bin kere şükürler olsun.

Bunun dışında Mehmetle pek anlaşamıyoruz bu aralar.Ben çok yorulduğumdan ondan medet umuyorum.Oysa tek bir izin gününde dinlenip,kendisine hizmet edilsin istiyor.İkimiz de bir şeyleri birbirimizden bekliyoruz.Ve beklentilerimiz karşılanmayınca öfkeleniyoruz.Bu öfke Rüzgar'ın bir gülüşü ile "Şuna bak babası" ya da "Şuna bak annesi"ne dönüşüyor.Birbirimizi kırdığımızla kalıyoruz.

paşam ömrüm küçük erkeğim uyandı :*

30 Ekim 2012 Salı

Ek Gıdaya erken geçiş :)))

Blog okumaktan yazamıyorum yahu :) 

Umarım herkes iyidir her şey yolundadır.

Biz ek gıdaya yavaştan bir geçiş yaptık.Çoğu arkadaşım yedirdiklerimi duyduğunda "valla cesaretine hayranım" gibi kinayeli cümlelerle beni kınadıklarını belli edecek davranışlar sergileseler de Rüzgar da ben de halimizden memnunuz.

Bu ek gıda hikayesi bir gün marketten heves edip silikon kaşık almamla başladı.Marketten çıkıp parka gitmek gibi bir alışkanlık edindik.Silikon kaşığı aldığım gün bir milupanın 4.aydan itibaren yazan meyve püresinden aldım.Yemeyeceğinden adım gibi emin parkta bir banka oturup Tıktım Rüzgar'ın ağzına.Sanki yavrum kırk yıllık gurme gibi yedikçe yedi,vermedikçe ağlayarak istemeye başladı.Sonraki günlerde bunu yoğurt,tarhana çorbası,elma,armut,kabak,havuç izledi.Tabi doyumluk ölçülerde değil.Sadece bir tatlı kaşığı kadar verdim her birini.Şimdi sabahları 3.öğünü ve akşam yatmadan 2.önceki öğünü bu yazdıklarımdan veriyorum.Bazen doyana kadar veriyorum,bazen itiraz ediyor,süt istiyor o zaman ısrarcı davranmayıp süt veriyorum.

Allah'a şükür her hangi bir alerjik reaksiyon oluşmadı.Kabızlık ya da gaz problemimiz de olmadı.Milupanın tahıllı kaşık mamasını gece 12 öğününde veriyorum sabah 6 hatta 7 ye kadar uyanmıyor.

Oyuncaklarını tutmak için ellerini uzatıyor.Varı yoğu bir "Çiko" su var.Pusetinde yatağında arabada yani nereye gidersek oraya götürüyoruz,oynuyor,deli gibi sallıyor,salladıkça ses çıktığını farkedince daha çok sallıyor.Çıngıraklı inek gibi geziniyoruz alışveriş merkezlerinde filan. :) 

İşte kendisi de bu :)))

Tüm bunların dışında Rüzgara bir aktivite halısı almak istiyordum ama karyolasının iki korkuluğu arasına gerdiğim bir atkıya sallandırarak astığım peluş oyuncaklar o ihtiyacı çok da iyi karşıladı.Şimdilik sırtüstü yatarken elleriyle vuruyor.Tutmaya çalışıyor.Bazen bir ikisini tutuyor.Sallıyor tabi çikoyu da asıyorum,sesler çıktıkça deli oluyor :)) 

Severek takip ettiğim blog yazarlarından biri http://bebeklericinoyunlar.blogspot.sk diye bir blog sayfası oluşturmuş.Bazıları bizim de oynadığımız oyunlar bazılarıysa Rüzgar uyansa da oynasak diye heyecanladığım yeni oyunlar...

Onun bir tebessümü için her şeyi yapabilirim.Biri onu bilerek ağlatırsa dünyanın en gaddar insanı olabilirim.

Rüzgar annemin tabiriyle "Annesi ve dedesi gibi üç kağıtçı" bir çocuk.Biraz ilgisiz kaldığında öksürmeye başlıyor.Odasında 15 dakikadan fazla yalnız kaldığını farkettiğinde ağlıyormuş gibi sesler çıkarıyor.Ama alt dudağı sarkıtarak ve gözünün içine baka baka ağlıyorsa kesinlikle bu ciddi bir ağlamadır.Susturmak için kucağıma aldığımda ağlama kesilse bile bir süre bağırarak söylenmeye devam ediyor.Hırsını alamıyor.Bunu yazarken biraz utanıyorum ama o alt dudağı sarkıtıp ağlarken çok ama çok tatlı oluyor :)) 

Diğer bebekler de öyle mi bilmiyorum ama açlığa hiç tahammülü yok Rüzgar'ın.Geceler hariç günlük rutinini hiç bozmadı şimdiye kadar tam 3 saatte bir acıkıyor.Ve maması 5 dakika geç kalırsa yıkıyor ortalığı.

Uyku eğitimi için kendimce bir yöntem denedim ve sanırım başardım.Sabah 9,öğlen 1,öğlen 5, akşam 8 ve nihayet gece 12 olmak üzere uyku saatleri oluşturdum.Bunu yapabilmek için o saatlerde uykusu gelse de gelmese de ayağımda sallayarak uyuttum yaklaşık 8-9 gün boyunca.Sonra farkettim ki otomatik olarak o saatlerde ben sallamadan uykusu gelmeye başladı.Şimdi sabah 9 ,öğlen 1 ve akşam 8 uykularına yatagına yatırınca kendi kendine dalıyor.Akşam 5 uykusunda direniyor.Gece ise babası 11 de geldiği için öpüşmeleri sevişmeleri kaynaşmaları maması vs. derken çok uyarılıyor ve uykuya dalmakta zorlanıyor.Böyle zamanlarda memede uyutuyorum ya da babasına veriyorum.Ve ne hikmetse benden kolay uyutuyor :)) 

İşte böyle 12 Kasımda hastanede kontrolümüz var.23 Kasımda da sağlık ocağında.

Kilosu 7600 Boyu 63 cm idi 23 Ekim'de ölçüldüğünde.

Bizden haberler böyle.

Herkese kuzusuyla sevgi dolu günler geceler haftalar aylar yıllar koca sağlıklı bir ömür dileğiyle.. :)

19 Ekim 2012 Cuma

4. Ayımız bitiyor,Rüzgar büyüyor,Annesi onu çok seviyor :)


Uzun zaman oldu yazmayalı.Tam da yeni anne olmuşken,20 günlük bebekle evde tek başıma kaldığım yetmiyormuş gibi bir de titizlik hastalığına yakalandım.Yani demek istediğim Rüzgar'ın evimize gelmesiyle birlikte bende bir "Her yer temiz ve düzenli olsun" halidir gidiyor.Ve bu günler geçtikçe daha da zorlaştırıyor hayatımı.Fotoğraf aralarına yazayım da yazı şenlikli görünsün.
 Evet dediğim gibi bir düzen hastalığına yakalandım.Sanırım buna sebep,bebeği olan arkadaşlarıma bebek görmeye gittiğimde tanık olduğum o dağınıklık...Salonun bir köşesinde bezler,oyuncaklar,mutfakta biberonlar,çamaşır telinde her daim çamaşır,çamaşır sepetinde ütülenmeyi bekleyenlerse cabası...Zannederim bu görüntüden çok rahatsız olmuş olacağım ki bilinçaltıma ben doğum yaptığım zaman asla böyle dağınık olmayacağım mesajı göndermişim.Şimdi günlerim Rüzgar'ın bakımı ile ilgilenirken,bir yandan da evi toparlamakla geçiyor.Ve evde bebeği olanlar bilir,ev gerçekten çok dağılıyor.
 Düzenimiz yine değişti.Gece 4'te uyanıp sütünü içiyor.Ardından sabah 7 gibi tekrar uyanıyor.Bizim yatakta meme keyfi yapıyor paşam.Nihayet saat 8 gibi yatmaktan sıkılıp bağırmaya başlıyor.Biraz yatakta cilveleşiyoruz babası,ben ve Rüzgar.Sonra ben onları bırakıp kahvaltı hazırlıyorum.Babamız 9 gibi evden çıkıyor.9 buçukta Rüzgar'ın 45 dakikalık bir uykusu var.Tabi öncesinde yine karnını doyuruyorum.11 buçukta biberonumuzu yanımıza alıp markete gidiyoruz.Oyuncak reyonunda uzun süre kalıp Rüzgar'ın "aaa,uuuu,aguuuu" çığlıkları bitince parka geçiyoruz.Güneşli bir banka oturuyoruz paşam mamasını yiyor.Biraz daha güneşlenip eve geliyoruz.Saat 1 'de yarım saatlik bir uyku seansı daha.....Ve sonrası her gün değişiyor.Akşam 9 'a kadar her gün farklı oyalama yolları deniyorum.Kah dondy beşikte sallamak,kah dönencenin altına yatırıp oyalamak derken akşam oluyor işte :)
 Gerçekten çok özendiğim şey,eşleri işten 6 ya da 7 gibi gelen anneler...Onların mesaisi eşleri geldiği zaman bitiyor.Bitmese de azalıyor.Çocuğu eşlerine devredip,saatlerdir bebeğini özlemiş babanın kollarında mutlu olduğunu bildikleri bebekleri için endişe etmeden,işlerini halledebilir ya da kendilerine zaman ayırabilirler diye düşünüyorum.En azından bir duş alırlar mesela.
 Mehmet işten 10 buçukta geliyor.O geldikten sonra çay ya da meyve faslı belki yarım yamalak bir dizi izlemek filan derken saat 12 oluyor.Yani benim mesai sabah 7,gece 12 :))
 Her zaman diyorum ya bugünlerin hayalini bile kuramıyordum diye,yanlış anlaşılmasın yakınmıyorum halimden.Sadece ilerde hatırlayıp vay be ne günlerdi demek için yazıyorum.Şimdiyse çocukları 1 yaşından büyük olan anneler "bunlar çok iyi günlerin,bi ayaklansın sen o zaman gör" diyorlar.Bana da aksine ayaklandığında, aşağı yukarı meramını anlatacak kadar büyümüş olur,en azından iletişebiliriz ve her şey daha kolaylaşır gibi geliyor. Ahhhh bilemiyorum :S
İşte kuzum büyüyor.Artık gerçek gülücükler,kahkahalar,agular hatta bilinçsizce biliyorum ama özellikle ağlarken Mehmet'in "oha resmen anne diyo" şeklinde tepki vermesine sebep olacak "anne"ler çıkıyor ağzından.Sanırım en geç on güne kadar eşyaları tutmak için elini uzatır hale gelecek.Bu ayın 23'ünde yani dört gün sonra 4.ayımız bitecek.

Bu arada Rüzgarla ilgili olarak biz şeklinde konuştuğumu ve yazdığımı farkettikçe kendime sinir oluyorum.Mehmetten bahsederken "babamız" diyorum sonra "Mehmet benim babam değil,ne saçmalıyorum" deyip kendime kızıyorum.Yine de bu "Biz" olayından kurtulmak zor geliyor.Daha fazla dikkat etmeliyim.

Rüzgar şu an 7100 kg,boyu 64 cm.Çok şükür her şey yolunda.5. ayında ek gıda başlayacağız dedi doktor.Ben şimdi bir kaç kez milupanın kavanoz mamalarını ,tarhana çorbasını denedim.Maşallah hepsini de yedi.Her hangi bir alerjik reaksiyonda yaşanmadı.Artık bir şey yedirmeden doktor tavsiyesini beklemeye karar verdim.

RÜZGAR NELER YAPABİLİYOR?

* Ellerinden tuttuğum zaman yatar vaziyetteyken oturur vaziyete geçebiliyor.
* Oturttuğum zaman kafasını dik tutabiliyor.
* Yüzükoyun yattığında kafasını kaldırabiliyor.
* Onunla konuştuğumuzda gülüyor,kahkaha atıyor.
* Henüz kendi elini uzatıp bir oyuncağı tutamıyorsa da eline tutuşturduğumuzda ona bakıp inceliyor ve sallayıp  oyuncaktan ses çıktığını fark ettikçe daha çok sallıyor.
* Ellerini ağzına görüyor,baş parmağını emiyor.
* Tükürüklerinden baloncuk yapıyor,çenesinin altında biriken tükürükleri yutmak için alt dudağını emiyor.
* Ne kadar engel olmaya çalışsak da deli gibi tv izliyor.Alkış seslerine,müziğe gülüyor.Reklamlara bayılıyor.Fakat asla çizgi film izlemiyor.Hiç ilgisini çekmiyor.

RÜZGAR NELER YAPAMIYOR?

* Yatar vaziyetten yan dönemiyor.
* Nesneleri tutmak için elini uzatmıyor.
* Yürüyemiyor,konuşamıyor :P

Bir kızım olursa Hanzade koymak istiyorum ismini.Hoş tekrar hamile kalmaya yaşayacak mı yaşamayacak mı stresini yaşamaya cesaret edebilir miyim bilemiyorum ama...Sonuçta hamileliğim "Yüksek Riskli Gebelik" başlığıyla inceleniyor :/

Hala kaloriferlerimiz yanmadı.Yöneticimiz hava sıcaklığının geceleri 10 derecenin altına düşeceği günleri bekliyormuş.Rüzgar'ı üşütmemek için kat kat giydiriyorum.Böyle zamanlarda tutmak çok zor oluyor.Umarım bir an önce yakar da çocuk tekrar tek kat ince penyelerle özgürce hareket ettiği günlere döner.

Uyandı paşaların paşası :) See you soon :))

4 Ekim 2012 Perşembe

Ahmet Kaya

"Uçurtmam Tellere Takıldı" belgeselini tekrar izlediğim günden beri aklımda yazayım diyorum malum vakitsizlikten  elim bilgisayara gidemiyor.

Çok özledim...

Çok özlüyorum..

Çok da özleyeceğim...

Elimde kalanlar yetmiyor ne yazık ki.Hep acabalar,"Ne yapacaktı,ne yazacaktı,ne söyleyecekti"ler.

Yeni albüm telaşı yok artık.Alıp hızlı hızlı bütün parçaları dinleyip,annemle,babamla yok en çok 3. parçayı sevdim yok 5. parça çok güzel değerlendirmeleri yok.Balkona çıkıp "Kaçak ve Anne" açıp,bir de sigara yakıp dökülen gözyaşları...Ne bileyim.Yüreğim kaldırmıyor.

Her ölüm erken ölümdür ama Ahmet Kaya'nın ölümü benim için çok erkendi.Tam üniversiteyi kazanmıştım.Para kazanmaya başlayacaktım.Kimseden izin alma derdim kalmamıştı.Bir konser,bir televizyon programında,onu görüp onu nasıl sevdiğimi,gözlerinin içine bakarak söylemek,birlikte bir sigara tüttürürken bir de şarkı söylemek isterdim.

Bunu bir kez daha yaşadım.Elinden bir şey gelmediğinde insan sadece özlüyorum diyebiliyor.

Seni çok özlüyorum Ahmet Kaya.
Ve sen daha demincek,yıllar da geçse demincek...
Bıçaklanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi ustam sevgilim....


3 Ekim 2012 Çarşamba

Gebelik Mucize DEğil de Nedir?

Canım oğlum...Bu kelimeleri hamileliğim boyunca o kadar çok kullandım ki.Kendimi bildim bileli ya da şöyle söyleyeyim hamileliğin ne demek olduğunu anladığım günden beri,bunun gerçek bir mucize olduğunu düşündüm hep.Allah bu konuda kadınlara çok büyük bir ayrıcalık tanımıştı bence.Gördüğüm ilk hamile kedim Pamuk'tu.Karnında bebekleri hareket ediyordu,dışarıdan bile bu hareketleri gözlemleyebiliyorduk.Bundan daha şaşılası ne olabilirdi ki hayatta?Ardından hamile yakınlarım oldu.O minik tekmelere şahit olmak hayatım boyunca yaşayıp yaşayabileceğim en ilginç şeydi.Günler günleri,aylar ayları,yıllar yılları kovaladı ve ben hamileydim.Benim gerçekten et ve gerçek kemikten olan,acıkınca,altını ıslatınca ağlayan,gerçekten emzireceğim capcanlı bir bebeğim olacaktı.Dahası - ilk aklıma gelen bu olmuştu hamile olduğumu öğrendiğimde - benim de karnımda,içimde bi yerlerde,bir bebek hareket edecekti.

Haftalarca o kıpırtıları hissedebilmeyi bekledim.Zaman,mekan,iş,güç,aş,aşk her neyse uzatmanın pek anlamı yok hiç bir şey umurumda değildi.Sadece o kıpırtıları hissedebileceğim ve insanlara gösterebileceğim günü bekliyor,gün bitiriyordum.Sanırım nihayet 16 ya da 17. haftada bağırsak hareketi -yani kabaca gaz :) - olmadığından emin olduğum bir hareketlenme hissettim.Canımın parçası,kanımla beslenenim canlanmıştı.Haftalar geçtikçe sanki bilinçli,akıllı,beni tanıyan,annesi olduğumun farkında olan gerçek bir insan gibi tepkiler vermeye başlamıştı bana.Sabahları güneş üzerimize doğuyor ve oğlum buna uyanıyordu.Bir iki kıpırdanıp tekrar duruluyordu.Dedim ya bu mucize diye bir şey varsa,ta kendisiydi.Ve bunu herkesle paylaşmalıydım.Bir restoranda yemek yerken,otobüste,yolda yürürken,evde eşimle ya da kayınvalidemlerle annemle birlikteyken,hep insanlara karnımda oynayıp duran oğlumu gösteriyor,dokunmaları için ellerini alıp karnıma koyuyordum.Neden bilmem bu olay benim dışımda kimseye çok şaşılası,aşık olunası hatta tapılası bir hadise gibi gelmiyordu.Hepsi ordinaryus edasıyla "hımm oynuyor evet" deyip günlük dertlerine geri dönüyorlardı.Hepsini şöyle omuzlarından tutup "Sizi sersemler içimde insan var,orada büyüyor,uyuyor,besleniyor,dışarı çıkmayı bekliyor,onu taşıyorum,benim içimde işte burada" diyerek sarsmak istiyordum.

Her neyse ben ona dokunamazken de seviyordum.Onunla anlaşıyordum.Konuşuyordum.Gülüşüyordum hatta.Ona piyasada yokken bile kimse değer vermezken bile değer veriyordum ,annesiyim ben çünkü.Toparlayamıyorum :) Sanki karnımdayken dokunmayan sevmeyen ordinaryusların şimdi de sevmeye hakkı yokmuş gibi geliyor.İfade edemiyorum;sanırım sevgi gösterileri sahte geliyor.

Şu an ikiz bebeklerine hamile olan bir arkadaşım var ve pek çok hamile blog yazarı anne.Hepsine bu anların tadını çıkarmalarını söylüyor ve yazıyorum.Belki kızıyorlardır bana,belki bir ikisi anlıyordur.Geçenlerde hamile olan arkadaşımın bebekleri haraeket ederken karnına dokundum."Ben burdayım" diyorlar.Canlılar,gerçekler...

Eğer hamileliğim sorunlu geçiyor olmasaydı,gereken her imkanı sağlayacak maddi gücümüz olacağından emin olsaydım,defalarca defalarca hamile kalır,çokça çocuk yapardım.Bence taşıyıcı anneleri benim gibi düşünen kadınlardan seçmeliler.Ama kendi çocuğunu taşımakla, senin olmayacak bir başkasının çocuğunu taşımak aynı şey midir onu bilemem.

Ve evet karnına dokundum,buradayız diyorları,ağladım.

Dokunmadığın,yüzünü bile görmediğin,neye benzediğini bilmediğin bir canlıya bu kadar aşık olunabileceğini düşünürse şu an hamile olanlar,doğduktan sonra dişlerini sıkmaktan gece ağzının ağrımasını,aşırı sevmekten çocuğu hırpalamaktan,canını yakmaktan korkmayı anlayabilirler.

Tam olarak ne yazdığımı bilmiyorum.Çok uykusuzum,biraz sarhoş gibiyim.Babamızın dükkanında sayım var.Rüzgar'ım uyuyor.Deli gibi uykum olmasına rağmen Mehmet gelmeden gözümü yumamıyorum.İşler Güçler var onu izleyeyim bari.

Allah'ım tüm bebecikleri korusun.Hastalar şifa versin inşallah.


1 Ekim 2012 Pazartesi

y.o.k

Hayalini kuramayacağım günler geçiriyorum çok şükür.Bu sabah Mehmet'i işe uğurlarken "Mehmet evimiz yuva oldu,şuna bak ne güzel uyuyor,her yerde oyuncaklar biberonlar..." dedim."Yaaa annesiii evet hadi ben işe geç kalıyorum" dedi gitti. :) İnsan şöyle "Evet aşkııımmmmm,yuvamın dişi kuşu,karadutum,çatal karam,çingenem,nar tanem,nur tanem,birtanem" filan gibi şeyler bekliyor da Memoş efendi biraz sıkıntılı bu tip konularda :) Onu da öyle kabul ettik artık.Galiba bu sene işe başlamıyorum.Ekimin üçünde senelik aidatımı yatırmam lazım Mehmet'e söyleyecek oldum bu sene yatırmayalım dedi.Yani ikimiz de dile geitrmiyoruz ama ben sanırım en azından yaza kadar işe başlamayacağım.Zaten şimdi başlasam kasımda aralıkta ocak,şubatta hatta martta iş olmaz.Hareketlenirse marttan sonra o da temmuza kadar sürer,sonra yine durulur.2013 Eylül işe başlamak için en iyi zaman o zaman kadar da Rüzgar koca herif olur.Dedesine söyleriz,onun sanayide eşi dostu çok bi yere çırak veririz.Eli ekmek tutsun canikomun :)

Geçenlerde Mehmet'e dedim de dedesi onu sanayiye çırak versin diye,"seni versin dedesi" diyor :))))))

Uyandı yavru kuşum.

Bin şükür Allah'ım sana.

P.S;düşünüyorum düşünüyorum hatırlamaya çalışıyorum,arıyorum,tarıyorum;Rüzgar'dan önce hayatımın bir anlamı var mıydı diye?Cevap hep aynı;YOK!